Kişi bir yanda kusursuz ibadet ederek ve diğer yanda haram-günah olacak davranışları-işleri yapmayı sürdürerek iyi Müslüman olamaz. Yaşar Nuri Öztürk'ün yıllardır altını çizdiği gerçek budur: **Allah** **ile** **Aldatmak**
Göğsümde şiddetle duyduğum bu boşluk! Ah, nedir bu korkunç boşluk! Durup durup kendi kendime, onu bir kere, yalnız bir kere bağrıma basabilsem; bütün bu boşluk dolacak diyorum
Avusturyalı psikiyatr Viktor E. Frankl, 2. Dünya Savaşı’nda toplama kamplarında yaşadığı deneyimleri konu aldığı bu kitapta, insanın yaşamak için bir nedeni varsa, her türlü nasıla katlandığını dile getiriyor. İnsanın elindeki ümit gücünün yaşama tutunmadaki yegane unsur olduğunu şahit olduğu olaylarda görüyor… İnsanın, hayattan beklentisine odaklanmaktan ziyade, hayatın insandan beklentilerine dikkat çekmekte ve “yaşamak için bir nedenim yok” diyen her kişiyi “kaybolmuş” bir varlık olarak niteliyor. İnsanın içine dönmesini sağlayan, düşündüren ve sorgulatan bir eser…
Hamamcı, parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmadı. İbrahim Edhem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Edhem Hazretleri, öyle bir bağırış bağırdı ki, yer gök çın çın öttü. Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Edhem Hazretlerinin başına toplandı:
Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelimde ağlama! dediler.
İbrahim Edhem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi:
- Ey ahali! Siz, benim hamama girmediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Beni dünyadayken parasız hamama bile sokmuyorlar. Yarın ahirette senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevirilirsem benim halim ne olur? diye ağlıyorum. Çünkü Salih ameli olup oraya girmeyi hak etmeyenleri içeri sokmayacaklar, buyurdu.
Dünya için büyük bir kayıp sayılmaz benim yokluğum. Üstelik canım da sıkılıyor bu dünyada... Arabası henüz onu almaya gelmediği için baloda uyuklayan biri gibiyim.
2. İmparatorluk döneminde yazılmıştır Germinal kitabı. Madende çalışan işçilerin hem çalışma şartlarını hem de günlük yaşantılarını anlatır.
İçinde bulundukları kötü şartlara alışmış olan insanlar açlığı da kötü çalışmayı da kabullenmiştir. Bu hikaye Etienne isimli gencin olaya dâhil olmasıyla ters yönde gelişmeye başlar. Bu genç, işçilerin haklarını almaları adına ayaklanma başlatan, aykırı fikirleri olan biridir. Kasaba halkı, tüm ataları madende çalışarak kömür tozunun sebep olduğu akciğer hastalıklarına karşı kayıtsızlık geliştirmiş kişiler olsa da, çok aşağı bir yaşam biçimini sürdürdüklerini fark edip Etienne'yi takip ederler.
Yolculuk hikâyesi ve umut arayışı. Hepimizin içinde bir umut vardır fakat o orda öylece durur fısıldar zaman zaman ve biz duymamaya başlarız zamanla, bir reaksiyon göstermeyiz, kendi düzenimizden konforlu alanımızdan çıkmak zannedildiği gibi kolay bir şey değildir. Biliyoruz ki o umudun peşine düşmek güç gerektir cesaret gerektirir özgüven gerektirir. Karakterimiz de tam da böyle bir karakter. Gülfeza içimizdeki bir yerlere dokunuyor. Bu topraklardan çıkmış bir kadın. O kadar sahici ki o kadar gerçek gibi ki Gülfeza 'yı yadırgayamadım öylece zihnime kalbime yerleşti sevabıyla günahıyla. Hayran kaldım uğruna savaştığı davasından bir an bile olsa geri durmamasına mücadelesinden taviz vermeyişine cesaretine korkularına rağmen güçlü durmasına. Çünkü korkularımızdır bizi güçsüz kılan. Kızdım ve de sonrasında anladım ki haksızlık ediyorum anladım Gülfeza'ya acıdım. Gülfeza beni o kadar çok duygu yelpazesi içine soktu ki şaşırdım kaldım. Kitabı sanki bir film izlermiş gibi okudum. Yolculuk hikayelerinin ayrı bir tadı lezzeti oluyor bambaşka bir diyara bambaşka bir serüvene atılacakmış gibi hep bir bilinmezlik ve o bilinmezliği merakla bekleme hâli. Bu duyguyu çok seviyorum. Bu kitap da böyle bir yolculuk hikâyesi içinde umut arayan ve onun peşine düşen ve tabi ki içinde kalp ağrısı yaşatan yaşatacak olan bir kitap.
Merhaba arkadaşlar , tavsiye üzerine uygulamaya giriş yaptım ancak sistem çok mu ağır işliyor , yani telefondan mı kaynaklı sistemden mi kaynaklı anlayamadığım bir sorun var gibi . Sizde de öyle mi ? Diğer uygulamalarda sorun yok çünkü . Bir de beğeni yapanları nasıl görüyorsunuz, ben hâlâ çözemedim de 🙈🙈🙄😁
Benim için onun sözleri, delilikte Tanrı'nın rabibi olarak söylediği birer kehanet gibi ve elbette, dünyevi her hayat, onu anlamadığı için ona nispetle deliliktir.
Samet Düzgün’ün ilk romanı, okuru Zahir’in içsel karmaşasına çekiyor. Gizemli bir tarikatın sırlarıyla örülü bu hikâye, “yaşamak” ile “nefes almak” arasındaki farkı sorgulatıyor. Zahir, unutulmuş anılarının peşinde koşarken, karşısına çıkan kadın onu vicdanını yeniden şekillendirecek bir mücadelenin içine sürüklüyor.
“Parçalanmış bir insanın, parçalanmış bir insana zaafı olurdu,” cümlesi, karakterlerin kırılganlıklarını öyle bir dokunuşla anlatıyor ki, insan ilişkilerinin çelişkilerini yeniden düşünüyorsunuz. Tarikatın ritüelleri ve Zahir’in “Kendi arzularımın değersiz olduğu bu mecrada bulunmak istemiyorum,” çığlığı… Her diyalog, okuru kendi iç sesiyle baş başa bırakıyor.
Samet Düzgün’ün keskin ve şiirsel üslubu, okuru sarsıyor. Zahir’in duvardaki çatlakta gördüğü yansıma, sadece bir metafor değil; insanın kendini sakladığı tüm karanlıklara tutulan bir ayna. Bu kitap, gerçekle yüzleşme cesareti olanlar için. Okuduktan sonra, “yaşamak” dediğiniz şeyin anlamı değişecek…