Marazî okuma sebep midir, netice mi? Başka bir tâbirle, insanlar sinir hastası oldukları için mi realiteden kaçar, kitaba sığınır, yoksa uykularını kaybettikleri, kitaba iltica ettikleri için mi sinir hastasıdırlar? Don Kişot'u çıldırtan kitap mı, Don Kişot çılgın olduğu için mi kitap delisi?
Kendini yığın hâline getiren bir millet pâyidâr olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi?
İstanbul Hatırası Ahmet Ümit'in okuduğum ilk romanı. Ana karakterimiz başkomiser Nevzat ve ekibi art arda işlenen cinayetlerin izini sürerken tarihi bir yolculuğa çıkarıyor bizi.
Yedi hükümdarın, cesetlerin bırakıldığı yedi tarihi mekânın zaman yolculuğuna İstanbul'un bilinen en eski adıyla başlıyoruz. İşlenen ciinayetlerin hepsi bir sonraki cinayetin yeri ile ilgili mesajları içeriyor. Kurbanların avucuna bırakılan sikkeler ise İstanbul tarihinin kapılarını açan anahtarlar diyebilirim, tüm kapıları geçtiğimde ise bu kadim şehri daha çok merak ettim ve sevdim.
Ayrıca kapak iç tasarımındaki harita detayı doya doya şehri okuduğumuz bu kitaba çok yakışmış. İstanbul bir tarih hazinesi desem yanlış olmaz sanırım. Kitabın oluşturduğu farkındalık hoşuma gitti, insana yaşadığı şehre bakmayı hatırlatıyor.
Olmuş o kadar halk-ı cihan mekirde üstâd Kim sabıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş Nabî İnsanlar hile ve üçkâğıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş Gam çekme hakikatte eğer arif isen Farz eyle ki el'an yine âlem yoğ imiş
Bu kıta şöyle demekti ve tam da onu özetliyordu:
"Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş. Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş. Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yok imiş."
Bugün Kafka'nın doğum günü. Belki de en bilinen eseri Dönüşüm diyebiliriz. Kitapta Gregor Samsa bir sabah uyanır ama başka bir şey olarak. Peki bir sabah sen uyandığında başka bir şeye dönüşmüş olsan bu şey ne olurdu ?
Tanıklık etmeye başladıktan sonra bilinmezleri bilmek, çözülmezleri çözmek ve aşılmazları aşmak için onca azgın çabalamanın içinde hep kendilerinden farklı biri olarak yaşamanın ağır yükünü onlardan almış gibiydim.
27 Haziran Helen Keller günü. Doğuştan kör, sağır ve dilsiz olan Helen Kelle' nin, kısmî görme engeli bulunan öğretmeni Anne Sullivan sayesinde yaşama tutunuşunun hikâyesi. Helen Keller ve Anne Sullivan tam bir ilham kaynağı.
Aşka methiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken bizzat âşık olanlar ayıplanıyor. İşte bu yüzden, aşk ile melâmet(kınanmışlık) eski bir Şark töresidir.