Çocuk Geliyor kitabı 2024 Nobel Edebiyat Ödülllü bir roman. Konusu Güney Kore'nin Gwangju şehrinde diktatör yönetime karşı gösterilen duruş, mücadele ve bu süreçteki acılar. Ayrıca yazar Han Kang 1970 yılında bu şehirde doğmuş, kitabın son kısmında da kitabı yazma sürecinden bahsediyor.
Kitap altı bölümden ve yazarın "Son Söz" kısmından oluşuyor. Her bölümde karakterlerin hikayesi farklı şekillerde anlatılmış; doğrudan, başka karakterler üzerinden ve ikinci tekil şahıs kipiyle. Beni en çok Conğde'nin hikayesinin anlatıldığı ikinci bölüm ve ana karakter Donğho'nun annesinin anlatıldığı altıncı bölüm etkiledi :( Satırlarda gri bir duman bana eşlik etti, ama Gim Cinsu'nun hücre arkadaşına söylediklerinden sonra bu gri dumanı bir tül gibi algıladım, o tülü aralayıp tanıklık ettim. "Eskiden kırılmaz camlarımız vardı bizim değil mi? Onlar cam mıydı başka bir şey miydi emin değilim ama şeffaftı, sağlamdı ve gerçekti. Demem o ki ağabey, bizler kırılarak bir ruha sahip olduğumuzu gösteriyoruz değil mi? Gerçek camdan yapılmış insanlar olduğumuzu ispatladık." s.113 Ben de Gim Cinsu'ya bir şeyler söylemek istedim.. Sadece, geçmişte acı çeken, adaletsizce davranılan insanların olduğunu okumanın ve bunu bilmenin bizi gerçek camdan bir insan yapmadığını, kendi ruhunu hissetmek ve o hisle var olamaya devam etmenin gerektiğini bizlere de ispatladığınız için teşekkür ederim.
"İnsanlar öldüğünde havalanan küçük kuş, yaşarken bedenlerinin neresindedir acaba? Kaşlarının çatında mı, kafasının üstünde mi yoksa kalbinde bir yerlerde mi?" s.22 Ve bu sorunun cevabını merak edenler kitabın kapağına tekrar bakabilir.
"Beli bükülmüş yaşlı bir kadın gibi öne eğilen uğursuz konak,.." (syf:50)
Kitapta ne zaman konaktan bahsedilse kötü kalpli, çirkin bir cadının konağın her odasına süzülmüş hali canlandı gözümde, konuşmadan varlığıyla orada olan ve tüm vazifesi mutsuzluk yaymak olan bir cadı.
Osmanlı son dönemiyle günümüz arasında geçen kitap iki ana karakter Derviş Ali ve Halide'nin anlatımıyla ilerliyor. Dağılan bir ailenin mutsuzluğuna, dört kardeşin nasıl birbirinden koptuğuna ve yıllar sonra içlerinde biriktirdiklerini dile dökerek yüzleşmelerine tanıklık ediyoruz ve büyük aile sırrına. Ayrıca gerçekte yaşamış saray ressamı olan ve "Türk ressamı" olarak da tanınmış Fausto Zonaro da karşımıza çıkıyor. Ressamın kitapta üzerinde çalıştığı zikreden dervişleri resmettiği tablosunun ( Rufai Dervişleri Tablosu) yanı sıra İstanbul'un Fethi tablosuna çok aşinayız.
Merakla okudum ve son bölümde kitabın Halide'nin kardeşlerinden Nihal tarafından yazılması gayet güzeldi. Ama en güzeli Derviş Ali ve Halide'nin zamandan bağımsız olarak buluşup huzura ermeleri..
Kitaptan bazı alıntılar: --; bir gün cesaretle hayatını değiştirebilme hayali kursa da kişisel mutluluğunu ucuz numaralarla güvence altına almanın zavallılığı ölene dek devam eder.(syf:182)
--İnsanları endişelendiren, üzüntüye boğan günahkâr olmaları değil, başkalarının kendilerinden daha iyi, daha masum olma ihtimaliydi; şehrin kötülerle dolu olduğunu düşünmek onları rahatlatıyor, teselli veriyordu.(syf:10)
Yıllar yıllar önce bir seminere katılmıştım. O vakitler tanımadığım Hakan Mengüç konuşmacılar arasındaydı. Konuşmasının bir yerinde gözlerimizi kapatmamızı istedi ve bize bir sahil kenarında taş toplattı ama bir sorun vardı benim taşım çok ağırdı ve kaldıramıyordum. Yıllar sonra bile bu seminerden en net hatırladığım görüntü o sahil kenarında o taş ile karşılaşmamdır. Sonra ne oldu, diğer katılımcılara ne söyledi hatırlamıyorum.Kopmuştum sesten, o sahilden başladığım noktaya dönmeden, o taşı kaldıramadan gozlerimi açtım. Şaşırmıştım ve ney sesiyle o taşı düşünüyordum.
Yıllar sonra Hakan Mengüç' ün kitabı elime geçti. Okumaya başladım ama devam edemedim sonra tekrar başka bir kitabı daha buldu beni. Zihnimdeki o taş ile beni buluşturan kişiyle tekrar karşılaşmam tesadüf olamazdı. Sonuç olarak artık ben de tesadüflere inanmıyorum. Bu kitapta Hakan ve Azra'nın yol hikayesini okuyoruz. Kendimize de soruyoruz: Ben böyle bir yolculuğa çıkabilir miydim? Dinlendirici ve akıcı bu kitabın ardından belki günler sürmese de birkaç saatlik minik yolculuklar yapabiliriz.
Malesef bugün bu soykırıma tüm dünya şahit olmaya devam ediyor.
Empati yapıyorsunuz, vatan sadece bir toprak parçası değil, toprağından koparıyorlar, burnunda tütüyor, boynuna evinin anahtarını asıyorsun, yıllarca geri döneceğin günü bekleyerek yaşıyorsun biraz şansın varsa.
Filistinliyseniz, mülteciyseniz size kampta bile rahat yok demektir. Kitapta beni şaşırtan sığındıkları ülke Lübnan askeriyle soykırımcıların işbirliği yaptıkları kısım oldu.
"Lübnan topraklarında Filistinli varlığına asla izin vermeyeceğiz." Bizi kâğıtlarda "katiller", "mikroplar", "çöpler" diye adlandırıyorlardı. İsraillilerin onları bizden kurtarmak için geldiğini, İsrail'le iş birliği içinde hareket ederek güç kazanacaklarını söylüyorlardı.(syf:232)
Okuyup rafına koyabileceğiniz bir kitap değil, araştırmaya yönlendiren birçok konu var.
Soykırımın içine doğan bir kadının hayatını okuyoruz, Rukayye ve onun ailesini. Soykırımı okuyorsunuz ve hala bu soykırım devam ediyor. Tüm zalimlerin kahrolmasını istiyorsunuz.
Gelecekteki atom savaşı sırasında yaşları değişen bir grup erkek çocuğunu güvenilir bir yere götüren uçak saldırıya uğrar ve ıssız bir adaya düşer. Okuyun görün ki; insan atom bombasından daha tehlikeli..
Ana karakter Ralph, bu gruba lider olur ve bir takım kurallar belirlenir. Bu kurallardan önemli olanları kurtulmak için bir ateş yakılması ve sönmemesi için ateşin korunması ve avlanmadır. Bir görev dağılımı yapılır başlarda bu durum onlara eğlenceli gelse de zamanla herşey kötüye gidecektir.
Ralph iyiyi temsil ediyor diyebiliriim ama bence kötünün iyisi. Aklını avlanmakla bozan, öldürmekten haz alan Jack ise kötülüğü temsil ediyor, en kötüyü. Ralph sayesinde adını hiç öğrenemediğimiz domuzcuk lakaplı çocuk ise sevdiğim tek karakter.
İnsanın nasıl vahşileşebileceğini okuduğum güzel bir örnek ve her yetişkinin okuması gereken, ders çıkarılacak güzel bir kitap.Daha ne olabilir dediğim noktada işler karıştı ve Ralph sinek vızıltıları senfonisiyle koşmaya başladı.
Yazarın okuduğum ilk kitabı. Kitap on altı kısa öyküden oluşuyor. Okuması zevkli, dil sade ve akıcı.En çok Deli Tarla ve Adieu Hala öykülerini sevdim. Bence dili daha ağır, uzun kitaplardan sonra okunabilecek yormayan, güzel bir kitap.
Kitabın adıydı ilgimi çeken.Bir değirmense bu dünya biz de öğütülen buğday taneleri olmalıydık. Bu kitabında ağır bir dil yok, akıcı ama bir o kadar da üzdü tarih sahnesinden açtığı perdeleri seyretmek.
"1950'li yıllarda hunharca Müslümanların kafalarına çivi çakan Çinli ile, yerleşim merkezlerinin üzerine misket bombaları atan Yahudi, Afganistan'lı Müslümanları napalmla yakan kızıl Rus hep aynı insandır." (syf:220) Kitap özetle bu çerçevede ilerliyor. Günümüzde yine bu coğrafyalarda hüznün hakim olduğunu, zalimin ne kadar zalim olabileceğini gördüğümüz için çok da şaşırmıyoruz okuduklarımıza. Batı dünyasının Müslümana verdiği zararı, Müslümanların birlik olamayışını okuyoruz.
Kitap bitince bir heykeli anımsadım. Hani şu üst üste ibadet eden Müslüman, Hristiyan ve Yahudi heykeli..
Yazan A.Cahit Zarifoğlu olunca biraz daha zorlaşıyor cümleler. Okurla uğraşmayı seviyormuş ve bence bunda gayet başarılı olmuş. Öylece okuyup geçemiyorsunuz, durduruyor, düşünmemizi istiyor, hatırlatıyor.
Kitap için anı ya da günce tarzında diyebiliriz. Şehir ve tarihler belirtilmiş ama tarihlerde bir sıralama yapılmamış. Farklı ülkelerde bulunduğunu, askerlik dönemini, kız çocuklarını çok sevdiğini, ailesini ve özellikle babasının mektuplarını okuyoruz onunla. Fethi Gemuhluoğlu ile tanıştırıyor bizi. İsmet Özel ile olan bir anısını anlatıyor. Necip Fazıl'dan da bahsediyor tabii ki. Ayrıca kitapta müslüman kimliğine verdiği önemi okuyoruz. Konu yaşamak olunca daha birçok şeye değindiğini görüyoruz.
Kitapta altını çizmediğim sayfa çok azdır. Arada şiirler yazmış bazısı zorlasa da bir şey kaçırmak istemediğim için yavaş yavaş ilerledim. Özellikle Sarıkamış 1974, 5 Ekim yazısını çok sevdim.(syf:91) Çabuk tüketilen, suni cümleler değil okuduğumuz, kitap bitmeden hislerimize takılan soru işaretleri cevaplarını aramak için çoktan yola çıkmış oluyor.