Paraları üç yere yatırıyorum: "Birincisi, borç ödüyorum; ikincisi, borç veriyorum; üçüncüsü de suya atıyorum." Ne demek olduğunu sorunca köylü anlatmış. "Borç ödüyorum yani annemle babama bakıyorum, borç veriyorum yani oğullarıma bakıyorum, suya atıyorum yani kızları büyütüyorum."
Sanki vücudu bir sırra vakıftı. Sanki kemiklerinde, kanında, etinde bir şey saklıydı, zamanın ya da hayatın sırrı; bu sır hiç kimseye söylenemez, hiçbir dile çevrilemezdi, çünkü böyle bir sır kelimelere sığmazdı.
Babam öldüğünde, bu dünyada kalan bütün maddi malları içinde kitaplar, bir daha asla geri gelmeyecek bir zamanı belki de en iyi açıklayan şeyi oluşturuyor
Babamın satın aldığı her yeni kitaba annemin önce, sınırlı bir mekanda yaşadığımız, sonra da, ailenin bütçesinde kısıntıya sebep olduğu için kızmasının gerekçeleri tahmin edilebilir.
Ölüm sessizliği olarak nitelenen şey ancak yaşayanlar için bir anlam taşır. Buna karşılık (ölüm sonrası) ölümü kefen gibi sarmalayan, hatıralarla beslenen bir sessizlik skalasından oluşur. Öncelikle birisinin ebediyen sustuğu odanın sessizliği kendini dayatır. Sonrasındaysa ölen kişinin yakınları ölünün şahsi eşyalarının sessizliğinin bilincine varır.
Birlikte susmanın zevkine varan, yan yana susmanın, uzun uzun yürümenin, gitmenin, sessiz yollar boyunca sessizce yürümenin keyfini çıkarır onlar. Birlikte susabilecek kadar birbirini seven iki dosta ne mutlu
Dudakları ayırıp da ruhları birleştiren o sessiz dakikaları hangimiz yaşamadık ki? Daima o anların peşinde olmalıyız. Aşkın sessizliğinden daha uysal bir sessizlik yoktur ve sadece bize ait olan tek sessizlik de odur.
Birine onu sevdiğimi söylediğimde karşımdaki belki başka çok sayıda kişiye de söylediğim bu sözün farkını anlamayacaktır ama bu sözü izleyen sessizlik, onu gerçekten seviyorsam sessiz bir kesinliğin doğmasını sağlayacaktır.