İnsan beyni; sen onu neye inandırırsan onu sana yaşatır.
Seneler önce amcamın vücudu deyim yerindeyse çürümüştü. Kanser içini bitirmiş dışına çıkmıştı. Sırtı, karnı, kolları yara bereden gözükmüyordu. Çoluk çocuk herkesten bir çare dileniyordu.
Birgün babam "Sana Ankara'dan özel ilaç getirttim. Ağrı, acı kalmayacak." dedi ve cebinden çıkarttığı bir şiseyle gazlı bezleri, pamukları ıslatıp ıslatıp silmeye başladı abisinin yaralarını.
Amcam rahatlamıştı. ''Oh dünya varmış bu ilaç çok iyi geliyor bana, bütün acımı hafifletiyor diyordu. Sürerken yatağa dökülen her ilaç damlasına çok üzülüyor "Aman dikkatli sürün yatağa damlatmayın, ziyan olmasın, ilacım bitmesin" diyordu.
Amcam her acı çektiğinde şehir dışından gelen özel ilaçla yani bildiğimiz SU ile siliyorduk yaralarını. Amcam çok mutluydu acıdan kıvranan halinde bile zoraki olsa da gülüyordu çünkü ilaç sandığı su işe yaramıştı.
Küçük kız gayet iyi bilir bebeğinin gerçek olmadığını, ama gerçek bir varlıkmış gibi davranır, hem de kırıldığı zaman ağlayacak, üzüntüden harap olacak kadar.
Büyük tutkularım, sınırsız düşlerim oldu – ama o kadarı çıraklarda, terzi kızlarda da vardır, çünkü bütün dünya hayal kurar: Bizi birbirimizden ayıran şey, o hayalleri gerçekleştirecek gücümüzün ya da kendiliğinden gerçekleştiklerini görecek kadar şansımızın olup olmamasıdır.
HK 18 Şu insanlara mahkûm olmuş hayatımı gözden geçiriyorum, ruhumda bir tebessüm suretinden başka bir şey yok. Karnım doyuyor, başımı sokacak bir yerim, hayal kurmak, yazmak, uyumak için biraz vaktim var Tanrılardan daha başka ne isteyebilir, Yazgı’dan ne bekleyebilirim?
Ve tüm bunların ortasında bir ben kalırım, hiçbir Sevgi’nin evlat edinmediği, hiçbir Dostluk’un oyunlarına almadığı, yüzüstü bırakılmış, zavallı bir çocuk....