Bir çocuk düşünün hayalleri olan bir çocuk koşmayı çok seven bir çocuk . Evet bu çocuğun ismi “Sadako” yaşı küçük olmasına rağmen okulda geçirdiği bir kazayla hastaneye kaldırıldı. Ölümcül bir hastalığı olduğunu öğrendi ve bu hastalık onun hayallerini göz ardı etmesine sebep oldu .Sadako 1000 turna kuşu yapınca iğleşeceğine inanıyordu ama maalesef 999.turna kuşunu yaptıktan sonra hayata veda etti. Kitabı okurken çok duygulandığım ve bazı dersler çıkardığım yerler oldu herkesin okumasını isterim .
Zaten birçok Türk evinde geçmiş konuşulmazdı. Sanki konuşmak her şeyi yeniden başlatacakmış gibi... Sorunların çözülmesinden çok üstünün örtülmesi buradan mı geliyordu acaba? Bir muhalif bundan bahsetse, sanki sorunları o yaratmış gibi ona öfke duyulurdu. Toplum olarak sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bu iyi miydi, kötü müydü bilemiyorum.
Acaba hayat nedir, bizim yaptığımız bir şey mi, bizim vasıtamızla yapılan bir şey midir? Acaba kader ve talih nedir? Bizimle biten bir şey mi, bizden evvel başlamış, bizimle süren, ve bizden sonra devam edecek bir şey midir?
Ben mücadele ediyorum. Her gün tek başıma savaşıyorum. Hayatta kalıp, hâlâ yaşıyor olmanın utancıyla savaşıyorum. İnsan olmamı sağlayacak tek yol olduğu düşüncesiyle savaşıyorum. Siz, benim gibi insan olan siz, bana ne diyebilirsiniz? Çocuk Geliyor
İnsan birini sevmeye başladığında, onu hatıralarının bir parçası yapabilmek hevesiyle, hayatının geçtiği mekânlara çağırmak için dayanılmaz bir arzu duyar.
Aşık olduğunu kaybettiğinde mi anlarsın Tarifi olur mu bilmem ama ;
“eğer...
onu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup
kalkıyorsanız gün boyu nedensiz...
ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
onunlayken pervaneleşen yelkovanlar, onsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir
akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, ondan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri onun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter,
her roman ondan söz ediyor, her çiçek onu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa, iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa, iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire onu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi ona yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
onsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de; bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep onun yüzü suyu hürmetine...
Sevdiğim şiirlerden, Attila ilhan “Ben Sana Mecburum” Ben sana mecburum bilemezsin, Adını mıh gibi aklımda tutuyorum. Büyüdükçe büyüyor gözlerin Ben sana mecburum bilemezsin , İçimi seninle ısıtıyorum. ağaçlar son bahara hazırlanıyor Bu şehir o eski İstanbul mudur? Karanlıkta bulutlar parçalanıyor Sokak lambaları birden yanıyor Kaldırımlarda yağmur kokusu, Ben sana mecburum sen yoksun...
İmam Gazali’nin “Uzlet” kavramına dair düşünceleri,hem bireysel arınma hem de manevi olgunlaşma açısından İslam düşüncesinde derin bir iz bırakır. Ona göre uzlet, dünyadan tamamıyla kopmak değil, insanı Allah’a yaklaştırmayan meşguliyetlerden uzaklaşmaktır. Gazali, bu tercih için insanın nefsini, zamanın fitnelerini ve iç dünyasını dikkate alır. Toplumla ilişkiyi bütünüyle kesmek yerine, faydasız kalabalıklardan uzak durmayı öğütler. İlmi, ibadeti ve iç muhasebeyi merkeze alır. Ona göre uzlet, bir kaçış değil, bir inşa sürecidir. Kalbin dünya kirlerinden temizlenmesi ve hakikate yönelişi. Ancak bu, herkes için değil. içsel disiplini kurmuş, ilmi ve manevi donanımı sağlam bireyler için uygundur. Gazali’nin bu görüşleri, günümüzde bile içsel huzur arayanlar için güçlü bir rehberdir.
Ey güzel sevgili Ey kalbime güzel değen sevgili Ey canıma heyecan duygusunu katan sevgili Seni sen olduğun için Yanında adamakıllı durur Ve sol yanına Usulca yerleşme derdinde olurum
Eski Mısır sadece piramitlerden ve firavunlardan ibaret değil. Turgut Yiğit bu kitapta, o dönemin inançlarını, toplum yapısını, gündelik yaşamını ve kültürel dünyasını derinlemesine anlatıyor. Akademik ama anlaşılır bir dille yazılmış. Mısır medeniyetine ilgi duyan herkesin kitaplığında yer alması gereken sağlam bir kaynak.