Birisi kabuk tutmuş yaralarımızı okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve kanamaya başlıyor yeniden oluk oluk. Birine teslim olduğumuzda ve içimizi döktüğümüz de bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıyor. O yüzden değil mi içinizi tutmalarımız, birine teslim olmaktan korkmalarımız, ortalıkta gergin ve tedirgin dolanmalarımız? "Anlatsam mı, anlatmasam mı ? "kararsızlığımız." Bu sevgi beni acıtır mı?" kuşkularımız.
Tanrım, değiştirilebilen ve değişmesi gereken şeyleri değiştirme cesaret ve gücünü; değiştirilemeyecek şeyleri olduğu gibi kabul etme olgunluğunu ve ikisi arasındaki farkı anlayabilecek bilgeliği bana ver.
"Her kadın dem vurduğumuz yüksek hislerin yalan dolandan ibaret olduğunu, sadece onların vücudunu istediğimiz ve bunun için her türlü densizliğe göz yumacağımız halde giyinişlerindeki en ufak zevksizliği affedemeyeceğimizi bilir."
"Şehvet adamının nefsiyle mücadele ederek kendini frenlemesi mümkündür, ama artık onun kadınlara temiz, kardeşçe duygularla yaklaşmasına olanak kalmamıştır."
Güzel düşünülmüş yalana, üstü başı temiz rezalete insanlar muhtaçtır; içtimai silah olan iftirayı, teselli olan dedikoduyu, kazanılmamış parayı kaldır, bütün müesseseler yıkılır.
Ben bir taşralı tecessüsüyle sürüklendiğim o gürültülü dünyadan, kitapların asude inzivasına iltica ettim. Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi.
Bir insan olarak gelişmeyi ve öğrenmeyi gerçekten istiyorsan, evrenin seni, ‘kayıp’ adı verilen lisansüstü hayat programına kaydetmiş olduğunun farkına varmalısın.
Bizler pasta gibiyiz: anne babamıza bir parça veririz, sevdiklerimize, çocuklarımıza, kariyerimize birer parça… Hayatın sonunda bazıları, kendilerine bir parça ayırmamış olur -kendilerinin neli pasta olduğunu bile bilmezler üstelik.