Hepimiz öleceğiz. Gözlerimizi hayata yumunca yaptığımız kötülükler silinecek mi? İşlenen cinayetler, işlenmemiş mi olacak? Zalimlikler yaşanmamış mı sayılacak? Kötüler ölünce alçaklıklarından kurtuluyorsa, iyi insanların yaptıkları olumlu, güzel şeyler ne olacak?
Bazen orta yerde duran bir örtü kalkar ve tam o anda hayatın ne kadar kötü ve acımasız bir yüzü olduğunu dehşetle fark edersiniz. Her şeyin bir cevabı olduğuna inanmak saf bir iyimserliktir.
Bu dünya da sana kötülük yapmak isteyenler çıkacak karşına ama unutma iyilik yapmak isteyenler de çıkacak.Kimi insanın yüreği karanlık kimi insanın da aydınlıktır. Dünyanın kötülerle dolu oldgunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama. Kendini koru kızım! insanlara karşı kendini koru.
Dünya senin gibi insanların yüzü suyu hürmetine dönüyor cümlesine o kadar çok maruz kaldım ki, kendi dünyamla baş başa kaldığımda dünyanın dönmediğine yemin edebilirdim.
İnsan ölüme yaklaştığında hatıraları yerli yerince sıraya koymakta güçlük çekiyor. Zaman hızla tükenirken her bir hatıra karanlıktan kafasını kaldırıp, telaşlı köşe kapmacada öne geçmenin peşine düşüyor.
O yılların acar avcısı, tüfeğini bir kekliğe, bir tavşana doğrultmaya görsün, mümkünü yok tetiğe basamıyor. Dünyanın bütün çiçekleri, çocukları bir bir gözünün önünden gelip geçiyor.Ölen oğlu sesleniyor sanki: "Vurma baba vurma, yazıktır" diyor.
; bir gün cesaretle hayatını değiştirebilme hayali kursa da kişisel mutluluğunu ucuz numaralarla güvence altına almanın zavallılığı ölene dek devam eder.
'Koşullar ne olursa olsun doğruyu söyleyen biri, ' ile, 'Durum uygun olduğu zaman doğruyu söyleyen biri, ' aynı gücü taşımazlar; aynı enerjiye sahip değillerdir.
Yalan söylediğin zaman kendinle ilgili algılaman bir yara alır. 'Ben dürüst bir insanım' dememiz yara alır; sizin kendinize dürüst bir insan olarak bakmanız zorlaşmaya başlar. Kişisel bütünlüğünüz zedelenir.
Çok çocuklu evlerin kapalı kutuları olarak hiç açılmadan, sıkı sıkıya paketlenmiş ruh halleriyle yaşamış, isimlerinin onlara verdiği ağırlıkla oturdukları yerde büyüyüp gitmişlerdi yavrular.
Zaten birçok Türk evinde geçmiş konuşulmazdı. Sanki konuşmak her şeyi yeniden başlatacakmış gibi... Sorunların çözülmesinden çok üstünün örtülmesi buradan mı geliyordu acaba? Bir muhalif bundan bahsetse, sanki sorunları o yaratmış gibi ona öfke duyulurdu. Toplum olarak sessiz bir sözleşmeyle susma kararı alınmış, yaşananlar genç kuşaklara aktarılmamıştı. Bu iyi miydi, kötü müydü bilemiyorum.
Kendini iyi insanlar için adamış bir doktor macera korku endişe mutluluk hüzün sevgi içinde iyi insanları mutlu etmek için uğraşmış Sonu ne olursa olsun iyilikten vaz geçmeyin
Kusursuz bir ahiret hayatını sevdiğin insanlarla sürekli birlikte olmak olarak hayal ediyorsan, neden bugün hâlâ hayattayken sevdiğin insanlarla tam anlamıyla birlikte olmayı tercih etmeyesin? Neden başka şeylerle oyalanmak ister ki insan?
Sandım ki yüreğimde bir muska niyetine taşıdığım aşk bizi her tür fitne ficurdan muhafaza eder, kötülükleri ırak eyler. Dünyanın kimi vakit bir sürgün ve mahpushane, insanınsa karanlık bir gölge olabileceğini nasıl da unutmuşum.
"Diğer insanlarla olan ilişkinizi kendinizle olan ilişkinizden daha üstün tuttuğunuz andan itibaren, sizin dediğiniz türden yalnızlık başlar; bir süre sonra kendinizin değil, diğer insanların beklentilerini yaşayan, sıradan bir insan haline dönüşürsünüz."
Ölümün inkârı, giderek hayatın inkârına dönüşmekte; varoluşsal nevroz, insan ruhunu yurt Gaye yokluğu, modern tecrübeyle birlikte bir gulyabani gibi insanın yolunu kesmekte, hayat anlık hazların doyurulduğu bir ritüeller dizisi olarak algılanmaktadır.
Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna. Büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
Semtlerin eski isimleri unutuluyor, şehir hızla geçmişinden koparılıyor. Oysa şehirler de insanlar gibidir, geçmişlerini unuturlarsa, tarihlerinden koparılırlarsa kişiliklerinden de koparılırlar. Hiçbir özellikleri kalmaz. Birbirine benzeyen, sıradan insanlar gibi olurlar. Oysa İstanbul sıradan bir şehir değil.
Çocukluğunda çalışmış, gençliğinde de çalışmış, hep çalışmış, çalışmaktan başka bir şey bilmemiş bir adamın kendini mutlu etmek için kurduğu bir divanı fazla görmüşüz.