Yol hep mıcırlıydı, hiç asfalta çıkamamıştık. Hayat belki de buydu; zorlayandı, eskitendi, yıpratandı. Biz yeni lastiklerle on kilometre bile gidemeden nasıl yaşayacaktık?
“Dünya normalde insanların gereksinimlerini karşılayacak ve onların yaşam sevinçlerini onaylayacak biçimde kurulmuş kuşkusuz. Daha da ileriye gidip dünyanın doğal düzeninin, yani, yeryüzünün büyüklüğü, ekseni çevresinde ya da güneşin çevresinde dönme zamanını, gece gündüz ve mevsim dönüşümlerini, evrenin ritmini hesaba katıp, tümünün bizim gereksinimlerinize göre düzenlendiğini söylemeyeceğim. Bu çok basite indirgemek olur; ukalaca da. Filozoflar buna ereksel derler. Ama Tanrı’ya şükürler olsun ki, gereksinmelerimizle doğanın genel bağlamda temel gerçekleri uyum içinde. Tanrı’ya şükürler olsun diyorum çünkü bu, Tanrı’ya övgüler yağdırılacak bir şey…”
Çürümüş dünyanın herkesi vasata alıştırdığı bir dönemde. İdealist ve kendine güvenli bir mimarın hayatını aktarmış Ayn Rand. Bu öyle bir dünyadır ki yeniliğe ve orijinalliğe yer yoktur. Herkes zamanında yapılmış diye eski stil binalar tasarlayıp onlara taparken Howard Roark bütün engellere rağmen kendi çizgisinde yürüyen bir mimardır. Onun şaşırtıcı hayatını kurgulamış Ayn Rand. Kendi ideolojisini okurlarına burada yavaş yavaş işlemiş.
Howard Roark net bir adamdır. Her şeyde nettir, tasarlayacağı binaların en ufak bir detayının bile değiştirilmesi onu çileden çıkaran bir etkendir. Aynı okulda okuduğu Peter Keeting gibi gösterişe, şatafata ve ilgiye muhtaç değildir. Sadece bir hayat yaşar ve duygularını göstermeyi sevmez. Öyle ki her reddedildiğinde yeniden işine sarılır.
Onu fark ettiklerinde yıldırmaya çalışırlar, herkes dört koldan onu çökertmek için elinden geleni yapar. Bu sırada aşık olur fırtınalı bir ilişkisi olur Dominique Francon ile. Dominique onu çok iyi anlar, bu dünyada bu karakterde olmaya devam ederse asla tutunamayacağını söyler ona. Hatta bazı işlerine o engel olur. Fakat Howard Roark bildiğinden şaşmayan kendi doğrularına harfiyen uyan bir adamdır.
Gerçekten de bu dünyanın basitliği övüp yücelttiğini, orijinal ve yaratıcı insanların hor görülüp değersizleştirildiğini. Alışılagelmiş düzenin aslında en büyük kaos olduğunu o kadar iyi anlatıyor ki kitap. 977 sayfa su gibi akıp gidiyor, öyle güzel bir romandır.
Bu kitabı okuduktan sonra 1949 yapımı filmini de izlemenizi tavsiye ederim. Mahkeme sahnesi çok vurucu çekilmiş.
Hayatın Kaynağı'nı sonra kolay kolay unutamayacaksınız. Gerçekten de toplumun aynasını bize göstermiş Ayn Rand.
Eski bir Japon felsefesi olan Kintsugi, kırılan bir nesneyi eskisinden çok daha güzel ve fonksiyonel hale getirmeyi amaçlar. Bu felsefeye göre kırılma aslında bir kayıp değil yeni bir varoluş demektir.
İnsan hayatında derin izler bırakan ve tamirinin mümkün olmadığı süreçler yaşanabilir. Ancak bunları aşmak çok daha değerli ve çok daha güçlü bağlarla onarmak da hayatın bir parçasıdır. Kırılan nesnelerin kırılmışlıklarını görmezden gelmek yerine özellikle daha da belirgin hâle getirerek onu kendi tarihinin bir parçası yapar. Parçalanmaya karşı bir mücadeledir. Yokluğa gidişliği kırıldığı yerden yoluna devam edebilme felsefesidir.
İncinme reddedilmez veya bastırılmaz ama yaşamın hiçbir unsuru kusur olarak görülmez. Yaşanan hayâl kırıklığı olsa bile çok değerlidir.
Okurken çok fazla düşündürten, beyin jimnastiği yaptırıp sorgulamaya iten bir kitaptı, kendisi yıllar önce aldığım bir kitap'i kendisi ile değiştirdiğim ve şehir dışına çıkarken kaybettiğim ve yenisini almaya yerinip sesli kitap olarak bitirdiğim bir kitap.
Baş karakterlerimiz Sophie ve anlatıcı olan bir beygendi üzerinden ilerliyor, adam Sophie'ye geçmişten günümüze kadar gelen felsefi düşünürlerin felsefelerimi anlatarak kendisi düşünerek kendince doğruyu sorgulayarak ya da vs yaparak bulmasını sağlıyor kendi doğrularını ve genel doğruları kanıtları dvs de bu şekilde aşılıyor gibi hissettim ben.
Kitap bildiğimiz felsefi kitaplardan ziyade roman olarak kurgulanıp bunun üzerinde işlenmiş bir eser okurken çoğu zaman sıkılabilirsiniz ama çok güzel bilgiler edinebileceğiniz bir kitap bu kitap'ı lise son sınıfta iken okuyup yıllar sonra anca bitirebilmiştim, fiziken okumak istemiyorum diyorsanız sesli kitap ya da PDF olarak da bulabileceğinizi düşünüyorum.
Yaşamak acı çekmektir; yaşamı sürdürmek, çekilen bu acıda bir anlam bulmaktır. Sayfa 11 - Okuyan Us Kitabı okudu İnsanın Anlam Arayışı İnsanın Anlam Arayışı Viktor E. Frankl
"Sınırları olmayan bir şey açıkça görülemez. Sonsuzluk bize kendisini göstermek için biçimlenmek zorundaydı, yoksa onu nasıl görebilirdik? Biçimlenmeyen bir şey kusursuzluğa erişemez. Nasıl düşünce sözcüklerle kusursuzlaşırsa, sonsuzluk da biçimle öyle kusursuzlaşır."
"Şu halde, bu asık suratlı filozoflar bazen birbirlerine karşılıklı iyi niyet bağlarıyla bağlansalar da, bu pek sağlam olmayan bağlılık, dostlarının kusurlarını görmekte vaşak kadar keskin gözlü, kendilerine karşı gözleri kör, her zaman kasvetli ve keyifsiz insanlar arasında, sanki heybe masalı üzerlerine söylenmiş bu insanlar arasında uzun sürmez."
"Felsefe, ya da güç ve ciddi başka bir şeyin incelemesine kendini veren şu kuru, kederli ve tasalı kimselere bakın; türlü türlü bir sürü düşüncelerle durmadan çalkanan ruhları mizaçları üzerinde etki yapar; vücutlarındaki ruhların çoğu uçar gider, nemli kökleri kurur, ve genel olarak, gençliği görmeden ihtiyarlarlar."
Deniz kızlarına, şifacılara, UFO teorilerine inanıyorlarsabu onların da suçu.Cehalet, artık sadece içinde bulunduğumuz bir durum değildir; bu çağda cehalet bir seçimdir.
İdeolojiler, literal okunup yorumlanmış dinler, dar bakış açılarıyla inşa edilmiş öğretiler, birer “insan biçimlendirme programları” olarak, mikro kimlikler inşa eder; makro kimliğimizi bloke eden… (Sina)
"Ne var ki filozof, mantık sayesinde varoluş kavramıyla bağını sürdürür ancak aslında o da karanlıkta sayılır; çünkü içinde bulunduğu aydınlık göz alıcıdır ve çoğu insanın ruhu, bu ilahi ışığı görmeye dayanamaz."
Modern bir düşünürün,kendisinden iki yüzyıla yakın zaman önce yaşamış bir düşünürü vukufla yorumlayışı. Taylor,Hegel’in hangi düşüncelerinin miladı dolmuş,hangilerinin ise bugün hala anlamlı olduğunu kendi düşünce penceresinden dile getiriyor .
Kont dr Acula dizlerine kadar gelmeyen konçlarına aşil tendomlarını vura vura diklendi: - efendiler efendiler! Bugün içinde bulunduğumuz bu bataklık bizim için bir kurtuluş vesilesidir. Azca düşünüp kaşınıp şimdi hangi tarafa gideceğimizi iyi tayin etmek zorundayız!
Gözlerimi açtığımda bir ineğin dizlerine kadar çamur,gübre karışımıyla sıvanmış bacaklarını yüzüme yüzüme vurduğunu gördüm. Sensiz geçen ilk gecemde senin hep birlikte olmak istediğin öküzlerin yanında uyanmıştım.bu bana bir mesajdı,aşkım.
Şimdi anlıyorum ki beni çeken de hep buydu, bir ineğin gerçek yeri öküzünün dizlerinin dibiymiş.