Millî Mücadele sırasında Orta Anadolu’da bir köy. Tanzimat aydınının sosyopsikolojik özelliklerinin uzantılarını taşıyan Ahmet Celal. Kendini kurtarıcı olarak gören, halkı eğitmeyi (ya da adam etmeyi) görev edinmiş, kafasında yarattığı gerçekle yaşanan gerçeğin çatışması sonucu “yaban”laşan tipik aydın.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında büyük bir üretkenlikle dergilere yazdığı şiir, öykü, makale ve eleştri türü yazılarla Türk edebiyatı sahnesine adımını atan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, romanları, hikayeleri, denemeleri, oyunları ve anılarıyla, en önemli edeiyatçılarımız arasında yer alır. Üslup özellikleri bakımından Yakup Kadri’nin 1910’dan 1974’e dek verdiği eserler Türkçe’nin geçirdiği bütün evreleri yansıtır. Eserlerinin konu ve fikir zenginliği de dil özelliklerinin çeşitliliğinden aşağı kalmaz. Yakup Kadri’nin Fransız edebiyatı etkisinde başlayan yazarlığı, 1920’lerden sonra özgün bir sese kavuşarak siyasi ve sosyolojik konulara, tarihe, dönem çatışmalarına ve birey psikolojisi irdelemelerine yönelir. Fecr-i Ati’den yetişmiş ama bunu izleyen elli yıl boyunca toplumsal koşullar, tarihi süreçler ve bireysel portreleri romanın dokusuna işlemek için roman tekniğiyle de boğuşmuş bir yazar olan Karaosmanoğlu’nun eserleri, hala tüketilmemiş ayrıntılarının tartışılıp incelenmesi gereken zengin bir “panoroma”dır.
Birinci Dünya Savaşı’ndan dönen bir aydının Anadolu köyüne sığınmasıyla başlayan bu roman, hayal edilen halkla gerçek halk arasındaki farkı gözler önüne seriyor. Ahmet Celal, ne köylüleri anlayabiliyor ne de onlar tarafından anlaşılıyor. Bu karşılıklı yabancılaşma, romanın merkezine oturuyor.
Yaban, aydın halk çatışmasını, yalnızlığı ve aidiyet arayışını güçlü bir dille işliyor. Döneminin ruhunu yansıtan bu eser, Türk edebiyatında özel bir yere sahip.
Yazıklar olsun, seni sevmesini bilmeyenlere; ey, gamlı ülke!. Seni sevip, senin sessiz dramın içinde gömülüp gitmekten korku çekenlere!.. Taşın, toprağın ne bitmez bir sabır ve mukavemet hazinesidir! İnsan, senin gögsünde ya destanı bir kahramanlığa erer ya da en ilahi mizaçlı velilerin feragat ve mahviyet derecesine varır.
Odamı dolduran bütün kitapları yakmak… Bu resimleri, bu levhaları ayaklarımın altına alıp ezmek. Neye yarar Hepsi benim içime girdiler. Bende, silinmez, kaçınılmaz, yıkanıp temizlenmez izlerini bıraktılar.