"Beklemek, bir şeyin yoluna ve haline girmesini beklemek, beklerken olacak olanın olması için gereken her türlü başka hale geçişlere, kalışlara tahammül etmek ne zor şeydi. Başı da, ortayı da, sonu da bilip beklemek ne tahammülü güç şeydi. Tanrı’nın da yaptığı bu muydu? Baş, orta, son belli, helak kaçınılmaz, ancak önemli olan o zamanı geçirmek, o zamandan geçmek. Ve geldiğinde gelmemiş gibi, bilmemiş gibi, yaşamamış gibi gelmek, rüyayı görüp uyanmak ve ‘Neyse rüyaymış,’ demek ve aynı yerden uyumaya devam etmek. Yaşamaya da, ölmeye de yazık. Bu ölüm için yaşamaya, bu yaşamak için ölmeye yazık. Mezarlıklara, servilere, süsenlere, nisan sonunda açan katırtırnaklarına, telaşlı karıncanın adımlarına yazık, mezar taşına konup da bağıran karganın sesine yazık, ölüme ağlayan şaire, yaşam var zanneden filozofun nefesine yazık, şen taklalarla ilk senelerinde koşup zıplayan, ağaçlara tırmanırken seyredilip seyredilmediğini kontrol eden kedinin tırnaklarına yazık, ağdaki balığa, lokantada onu bekleyen anguta, önce ön iki ayağını sonra arkadakileri ovuşturup bu hareketinden büyük kâr ve kisve uman karasineğe yazık, hortumunu sallayan koca file, sanatlı sıçrayışı ile dahi boşluğu dolduramayan yunusa yazık, grafon kâğıdından gelincik ve petunyalara, en pürüzsüz çakıl taşına, kum olmuş zavallıya, sağdan sağdan yürüyen eşeğin inadına, yol kenarlarındaki ısınmış dikenlere, kozalağın içindeki fıstığa, duvara yapışmış yosuna yazık, bu topu binyıllardır çevirip duran sema-i muğlâka, titreyen kanatlara, açılan göğe ve onun katmanlarına, havanın, suyun olduğu, olmadığı yerlere yazık."
Şule Gürbüz, Türk edebiyatının kendine özgü ve derinlikli kalemlerinden biri. Coşkuyla Ölmek, yazarın dili nasıl ustalıkla bir düşünce akışına çevirdiğini gösteren çarpıcı örneklerden. Kitap, ölümle yaşam arasındaki duygusal, entelektüel ve felsefi gelgitleri coşkulu bir anlatımla ortaya koyuyor
> Kitap, klasik bir olay örgüsüne bağlı kalmaksızın, daha çok bir zihinsel iç monolog ve varoluşsal sorgulama olarak ilerliyor. Ölüm fikri, yaşamın anlamsızlığı ya da anlamı, benlik arayışı, zamanın geçiciliği gibi temalar yazarın kendine özgü diliyle harmanlanıyor. Gürbüz’ün karakterleri çoğu zaman dış dünyadan çok iç dünyada yaşar; bu kitapta da durum farklı değil.
> Coşkuyla Ölmek, okuru hem bir düşünce deryasına hem de bir duygu kasırgasına sürükler. Cümleler uzun, çoğu zaman bilinç akışı tekniğini andırır; ama bu yoğunluk, okuru kitabın içine çeker. Gürbüz'ün anlatımı hem klasik hem deneysel bir tarzı bir arada sunar.
> Gürbüz, bu kitapta ölümü bir son değil, coşkunun bir zirvesi gibi konumlandırıyor. Yaşamak sadece nefes almak değil, bir anlam uğruna yanmak, tükenmek, hatta "ölerek" tamamlanmak olabilir.
> Coşkuyla Ölmek, herkesin kolayca tüketebileceği bir kitap değil; ama edebiyatta derinlik, düşünce ve estetik arayanlar için eşsiz bir deneyim sunuyor. Yavaş yavaş okunması, sindirilmesi gereken bir kitap. Gürbüz’ün diliyle kurduğu dünya, okuru sıradanlıktan uzaklaştırıp kendi iç gerçekliğine götürüyor. -
Neşeli ve dışa dönük insan en sevdiğim insan iken, ketum ve içe dönükleri faydasız ve bencil görüyor. Okumuşları ayağı yere değmez ve afaki sıradanları cehaletin sündüre sündüre kazananı çıkaranlar olarak görüyor