1/2 Yaşam, büyüsünü kaybetti ve insan nesneleştirildi. İnsan ruhunun sığınağı doğa, çıkar uğruna tahrip edildi ve insan, gündelik yaşamın içinde sıradan bir tüketim aracına dönüşebilsin diye sanat onun yaşamından bile isteye kovuldu.
1/1 İçeriği boşaltılan bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısıyla her geçen gün teknik aklın yetersizliğiyle daha yakından ve çok yüzleşiyoruz. Aydınlanma aklının kılavuzluğunda gelişip büyüyen dünya, organik yapısını yok ederek mekanikleşti.
Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz. Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekanın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek. İçlerinde böyle bir canlılık, böyle bir hayat coşkunluğu duyanlar dünyanın biricik hakimleridir.
1/1 Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi?
Gerçek heyecan imtihandan geçmiş bir heyecan. İlk coşkunluklar boştur, aldatıcıdır. Kapıldınız mı uzaklara sürükler sizi. Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.
1/2 Bir bakanın odasında on dakika kalmak, bir kraliçenin bakışlarını bir saniye üzerimize çekmek, ümit edeceğimiz bahtiyarlıkların en büyüğü. Ama hep buna benzer mesut tesadüfler peşindeyiz. Yıllarımızı, duygularımızı, kabiliyetlerimizi harcarız bu uğurda.
1/1 Susam ve Zambaklar Ruskin’in en çok sevilen, en çok okunan kitabı. Şöyle diyor Ruskin: “Kendimize dost seçeceğiz. En iyilerini seçmek istiyoruz, ama nerede bulacağız o dostları? Kaç kişiyi tanıyoruz? Her istediğimizle tanışabilir miyiz? Talihimiz yâr olursa, uzaktan görebiliriz büyük bir şairi, sesini duyabilirsek ne devlet…
Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Genç kuşaklar, Batı’nın bit pazarlarından ithal edilmiş bu hazır elbiselere küçümseyerek bakıyor. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci.
1/4 İşte o gün bu gündür karıştırır erkekler de kadınlar da Güzel olan’la Çirkin olan’ı birbirine. Yine de Güzelliğin yüzüne bakınca üzerindeki giysiye aldanmadan, onu hemen tanıyanlar olduğu gibi Çirkin olan’ı yüzünden tanıyan ve altında gizlendiği örtülere kanmayan keskin görülü insanlar da vardır.
1/2 Bir süre sonra Çirkinlik, kumsala çıkmış ve Güzelliğin giysilerini giyinip kuşanarak kendi yoluna gitmiş. Neden sonra Güzellik de denizden çıkmış ve bulamamış bıraktığı yerde giysilerini…
1/1 Günlerden bir gün Güzellik’le Çirkinlik karşılaşıvermişler denizin kıyısında. Biri ötekine, ‘gel yüzelim denizde’ demiş. Ve bunlar üzerlerindekileri çıkarmış, başlamışlar suları kulaçlamaya.
Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memlekette! Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu, bu lağım kokusu, bu insan ve makine uğultusu mu? Hayır, onlar Türkiye’nin insanından şikayetçi. İnsanından, yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını “yaşanmaz”laştıranlardır.
Değer bilmemiş toplumda alemin özü ve varlıkların gözbebeği olan kişi ile okunmamış kitap benzerdir, onların varlıklarıyla yoklukları aynıdır, kendi zamanlarında anlamsızdırlar yani.
İnsanoğlu özünde acımasız bir varlık mıdır? Bizler evrensel tecrübeleri mi yaşıyoruz? Sadece yüce bir varlık olduğumuz yanılgısıyla yaşıyoruz hepsi bu..
Askerlerin bizden kat kat güçlü olduklarını bilmiyor değildim. Ancak garip olan, onlarınkinden daha güçlü bir şey beni etkisi altına almıştı. Vicdan. Kesinlikle vicdan. Dünyadaki en korkunç şey odur.
Tavır ve yaşantısı sana Allah’ı hatırlatacak,yaşantısıyla sana böyle bir yol gösterebilecek birilerini bulabilirsen,ona sarıl ve sakın ondan ayrılayım deme! Onu kendin için bir ganimet olarak kabul et ve sakın ola ki o kişiyi küçümsemeye,aşağılamaya kalkışma.
Bahçenize herkes girmesin,ektiğiniz çiçekleri herkes görmesin. Siz sadece çiçekleriniz için lazım gelen bakımı yapın,gerekli özeni göstermeye devam edin. Bahçenizin başkalarının ayakları altında çiğnenmesine izin vermeyin,bu çok sevdiğiniz biri bile olsa,mesafesinin farkında olsun. Kendine saygı duyan birine saygı göstermek daha kolaydır.
Atatürk'ün yaptığı en mühim iş, uyuyan bir milleti o derin uykudan uyandırmayı başarmasıdır. Atatürk, bir yeniden doğuş mucizesi yaratmıştır. Sadece bir politik lider, muzaffer bir kumandan ya da iyi bir reformcu veya bilim insanı değil aynı zamanda gerçek bir kahramandır. Bir düşünsene, Adana'da Fransızlar, Antep'te İngilizler,Antalya'da İtalyanlar, Ege'de Yunanlar... Yedi düvel Anadolu'ya toplanmış, bugün ikamet ettiğimiz bütün toprakları parça parça paylaşıyorlar.Ülke fiilen işgal edilmiş durumda. Ordu dağıtılmış, halkın elindeki şahsi silahlara kadar ülkedeki tüm silahlara el konulmuş. Osmanlı Deyleti tam olarak teslim olmuş. Böyle bir ortamda birisi çıkıp diyor ki:
En meşkül durumda bile kendimizden taviz vermemeyi,doğrularımızın arkasında cesurca durabilmeyi başarabiliyorsak,kişiliğimiz dünyaya baskın gelmeye başlamış ve sınırları aşabilmişiz demektir.
Dargınlık ancak tülbent kuruyana kadar. Bu sözün hayatımda oldukça önemli bir yeri vardır.İki insanın arasındaki küslüğün,en fazla ıslak bir tülbent kuruyana kadar sürebileceği gerçeği..