Bir gün kalacağız bir köşede, sadece bir fotoğraf karesi olarak. Bir gün dalımız kuruyacak, kalacağız ovanın ortasında. Bir gün düşeceğiz toprağın içine, kalacağız kör kuyularda. Yaşamak için sadece bir günümüz olacak; dünden geçmiş, yarından bağımsız.
"Sen neredeydin, zamanın en belirsiz köşesinde, Kaybolmuşken sisli gecelerde, yalnız başıma. Gözlerimi kapadığımda, hayalini aradım, Rüyalarımın labirentlerinde, adım adım.
“Dünya, göğsünde taşır çatlak bir aynayı; güneşin bıçaklarıyla yazılmış tüm hatalar. Şehirler, dişleri dökülmüş bir canavar gibi uzanır ufukta: Sessiz, kibirli, yorgun. Ve rüzgâr, fısıldar: ‘Siz, kendi gölgenize sığındınız!’ İkisi de bilir: Her fırtına bir tohum saklar ve her çatlak, yeni bir kökün yoludur.”
Bu çocuklardan kurtulmalı mı yoksa onları tanımalı mı karar veremedi. Sonra onları uzaktan gözlemleyebileceğini düşündü ve kız hızla koşmaya başladı. Ormanda kaybolana kadar arkasına baktı kendisini kovalayan biri var mı yok mu diye. Acayip şekilde kımıldamamışlardı çocuklar. Sonra adımlarını yavaşlattı ve etrafına bakınarak ilerlemeye devam etti.
Bazen yaşamı anlamıyor insan. Her zaman bir tantana ve yaşama tutunma arayışıyla geçiyor. Bir yere kadar hayatın değerini anlamıyor belki de insan. Yaşıyorken ne varsa yapmalıydı belki de yarını umursamadan.
Aşkın sadece o parlak anlarında kaybolanlar, sevgiliye her bakışlarında ya da her dokunuşlarında büyülenirken; bir yanda aşkı anlamaya çalışan, çözülemeyen bilmeceyi bir arayışla çözmeye çalışanlar... İşte bu kitap, tam da o arayışta olanlar için.
Mevsimler o zaman ne kadar uzundu? O sonbahar sanki hiç bitmedi; hâlâ yordun bir dalı, korkunç bir sesle kırılıp göğsümün üstüne düşüveriyor ben uyurken.