“Su ve Gökyüzü Yaratıklarının hayatına insanlar dahil olursa neler olur? 3 ayrı dünyanın dengede durması gerekli ve Triton ile Andrea bunu başarabilecek mi? Çocukların hem eğleneceği hem dostluk anlayışlarının pekişeceği fantastik bir çocuk romanı “İstiridye Kızı” ile keyifli anlar dilerim.”
Bu çocuklardan kurtulmalı mı yoksa onları tanımalı mı karar veremedi. Sonra onları uzaktan gözlemleyebileceğini düşündü ve kız hızla koşmaya başladı. Ormanda kaybolana kadar arkasına baktı kendisini kovalayan biri var mı yok mu diye. Acayip şekilde kımıldamamışlardı çocuklar. Sonra adımlarını yavaşlattı ve etrafına bakınarak ilerlemeye devam etti.
Betül Fırat’ın İstiridye Kızı adlı eseri, sadece bir çocuk romanı değil; aynı zamanda mitolojik kurguyla beslenmiş, derin anlamlar taşıyan bir dostluk manifestosu. 79 sayfalık bu sade ama yoğun anlatımlı roman, ilk bakışta minik bir hikâye gibi görünüyor; ancak satırlar ilerledikçe alt metinlerinde barış, aidiyet, özgüven ve farklılıkların bir arada yaşaması gibi önemli temaları barındırıyor. Başkarakterler Joe, Ash ve Andrea, doğayla iç içe, kendi hâllerinde yaşayan çocuklardır. Ancak karşılarına çıkan dev bir istiridye ve içinden çıkan denizler prensesi Triton, bu sakinliği sonsuza dek değiştirir. Triton'un su altından getirdiği geçmiş, sıradan insanların hayatında derin izler bırakırken, yazar okura şunu fısıldar: “Her çocuk, kaderin dengesini değiştirebilir.” Yalnızca çocuklar değil, yetişkinlerin de büyük bir keyifle okuyacağı bu eser; eğlenceli olay örgüsü ve sembolik yapısıyla dikkat çekiyor. Prens Cry’ın yarattığı düzensizlik, bugünün dünyasında empati eksikliğinin ve kaotik ilişkilerin çocukça ama etkileyici bir temsili gibi. Fırat’ın dili sade ama içten. Olaylar bir çırpıda akıp giderken, bazı satırlar durup düşünmenizi sağlar. “Biz Tanrı değiliz, ama bize bahşedilen güçlerimiz var,” diyen Triton’un sesi, okurun iç sesi hâline gelir. Dostluklar sınanır, aidiyetler sorgulanır, seçimler yapılır. Ve tüm bu kaos içinde, çocuk kahramanlar kadar okur da büyür.