Bugün, sanal gerçeklik (VR) ve artırılmış gerçeklik (AR) teknolojileri, algımızı manipüle edebilme konusunda büyük ilerlemeler kaydetti. Oyunlar, simülasyonlar ve yapay zekâ destekli sanal dünyalar, gerçek dünyadan ayırt edilemeyecek seviyeye ulaşmaya başladı. Eğer insan yapımı teknolojiler bile bu kadar gerçekçi sanal ortamlar oluşturabiliyorsa, daha ileri bir uygarlık tarafından üretilmiş bir simülasyonun içinde olma ihtimalimiz neden mümkün olmasın?
Bu roman, bu uyanıştan sonrasını anlatır. İşte o kadim ikilemin geleceğe uzanan bir yansıması. 4520 yılının zehirli gökyüzü altında, cam fanusların içine hapsolmuş insanlığın hikâyesi… Bir yanda, atalarının açgözlülüğüyle çoraklaşmış bir dünya; diğer yanda, yapay ışıklarla aydınlatılmış sahte cennetler. Burada, "ilerleme" denen şey, insan ruhunu metal ve algoritmalara hapseden bir kafese dönüşmüştür.
Peki ya gerçek ilerleme, geçmişin hatalarıyla yüzleşmekse?
“Dünya, göğsünde taşır çatlak bir aynayı; güneşin bıçaklarıyla yazılmış tüm hatalar. Şehirler, dişleri dökülmüş bir canavar gibi uzanır ufukta: Sessiz, kibirli, yorgun. Ve rüzgâr, fısıldar: ‘Siz, kendi gölgenize sığındınız!’ İkisi de bilir: Her fırtına bir tohum saklar ve her çatlak, yeni bir kökün yoludur.”
Oğuzhan Öcal, bilimkurgunun soğuk açılımlarını duygunun sıcak dokunuşlarıyla harmanlıyor. Tulpar’ın Çığlığı, teknolojik bir felaket senaryosu gibi gözükse de içinde kaybolduğumuz modern dünyaya ayna tutan bir hikâye. Alaz’ın liderlik becerileri hem stratejik hem de insani boyutlarıyla çizilirken; Yelda’nın merhameti, Umay’ın zekâsı ve küçük Kaan’ın masumiyeti, duvarların ardındaki insan yüzünü unutturmuyor.
Romanın kalbi, kalkanlı fanuslar ve dışarıdaki isyan arasında atan bir umut. Oğuzhan Öcal, distopik detaylarıyla oksijen kıtlığı yaratan atmosferi, mitolojik efsanelerle yumuşatarak okurun ruhuna nefes aldırıyor. Cam fanusların içine sıkışan insanlığa “gerçekliğin ötesine bakın” diyen meta-sahne hem felsefi sorular soruyor hem de heyecanı hiç düşürmüyor. Tulpar’ın Çığlığı, etkileyici savaş sahneleri ile iç hesaplaşmaların dengeli buluşması, Türk bilimkurgusuna yeni bir perspektif sunuyor.