Modern dünyanın yaşam pratiğinde birbirinden ilginç insan ilişkilerinin tanığıyız. Nereye varacağımızın kaygısıyla bir yandan geleceğimizi kurgularken belki bunun tam aksine, gündelik yaşamın hengâmesinde kaybolup gidiyoruz. Yaşama serüveninde insan ile onun kendi varlığını tanıma aracı öteki olanla ilişkileriyse bilimlerin sınırlarına gelmeyecek çeşitliliktedir. Edebiyat metinlerini okumak, insanın kendisini kuşatan evreni ve evrensel yolculuğundaki yol arkadaşlarını yakından görmektir bir bakıma. Nermi Uygur’un deyişiyle “Yazar bambaşka kişileri de anlatsa, binlerce yıl önceki olayları da deşse, uyduruksal kişileri de incelese, okuyana büsbütün yabancı eylemleri de sayıp dökse, bir tek canlıdan söz etmeyip rastgele nesneleri bile tasvir etse, gene de okuyucu, okumasıyla kendi üzerindeki bilincin karanlıktan sıyrıldığını, düşünce ve yeti sınırlarının seçikleştiğini, sözün en geniş anlamıyla duygu yaşayışı bakımından ayıklığa kavuştuğunu içten kavrar.” İnsana dönük edebiyat metni, insanın yaşamla bağını kurarken imgesel diliyle de zamanın elinden tutarak yaşayandır.
Hasan Öztürk, nispeten kısa yazılarından oluşan Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat adlı dokuzuncu kitabında, insan yaşamının türlü biçimlerinin edebiyat metinlerine yansıma durumlarına ve edebiyat ile zenginleşmesine bakıyor. Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat kitabında; mutluluk arayışı, çevre bilinci, şiir tutkusu, hüznün esenliği, eleştirideki ölçü, değer bilmek, yazma kaygısı, suç ve günah keçisi, dil özeni, edebiyatın özgürlüğü, feminist sanat, kendimiz olabilmek vb. insanî durumlar, anlaşılır bir dille okurun gündemine getiriliyor. Kitabın, okuruyla buluşturduğu çok sayıdaki isimden Şeyh Galip, Halit Ziya, Tanpınar, Sait Faik, Haldun Taner, Ahmet Cemal, Latife Tekin, Novalis, Rilke, Van Gogh, adlarına yazı başlığı açılanlardır. Başka okumalara açık Yazdıkça ve Yaşadıkça Edebiyat, yazılan metnin yazarıyla sınırlı kalmayıp da okunarak değer kazandığına tanıklık eden kışkırtıcı bir kitap
Size yazmanızı buyuran nedeni araştırıp ele geçirmeye bakınız. Yüreğinizin ta en dip köşesinde kök salıp salmadığını araştırınız bu nedenin. Yazmanız diyelim ki yasaklandı, ölür müydünüz o zaman ya da yaşar mıydınız eskisi gibi, bunu açıklayın kendi kendinize.
Sonbahar mevsiminin kışa yöneldiği günlerde, sıklıkla geçtiğim yola bakan kırtasiyecinin camında, "Mutluluğu Bulan Konum Atsın" yazısını gördüm. Kırtasiyecinin camındaki yazı, başka bir dükkânın rafındaki "Mutluluğu Kaybettiğin Yerde Arama" kitabını anımsattı bana.
Açlık sanatçısı, Aşağıdakiler ve Şarkıcının isyanı
Sanatçıların aç kalışı ya da intiharı, haber değeri taşıyor ya biz de somut, basit ve nesne olanı konuşabiliyoruz şimdi tok sesle. Bu kötülüğü, bizden başkası yapamazdı bize.
Modern dünyada benlik ile imaj, kalabalığın ortasında saklambaç oynuyorlar dense yeridir, hiçbirinin de 'sayım suyum yok' deme hakkı kalmadı. Kendimiz değiliz, kendimizde değiliz artık.
Namık Kemal, "Dün hak bildiğimiz şeye bugün batıl deniliyor, bugün hata dediğimiz şey yarın savap oluyor." ("Hukuk", İbret, 19 Haziran 1872) dediğinde ufku ne kadar aydınlıkmış, anladım.