Artık on beş yaşındaymışım gibi hissetmiyordum. Otuz beş, kırk beş gibi yaşları bile genç ve az hissettim. Altmış beş, yok ha yır yetmiş beş desem bile tuhaf olmaz sanki.
Etik evre, taahhüt etmenin mutlak değeri evlilikle doğrulanırsa, en üst evreye, dinsel evreye geçişi sağlayabilir. Evlilik; o durumda aşkta başıboşluğun tehlikelerine karşı toplumsal bağın sağlamlaştırılması olarak değil, gerçek aşkı asıl gitmesi gereken yere yönlendiren bir şey olarak görülür. "Benlik kendi saydamlığı içinden onu ortaya koyan gücün içine daldığında", demek ki benlik aşk deneyimi sayesinde kendi tan-risal kökenine uzandığında, aşkta son bir dönüşüm yaşanabilir. Aşk artık bir ayartma olmanın, evliliğin ağırbaşlı aracılığının ötesinde, üstinsana ulaşmak için kullanılacak bir araçtır.
"Aşkı yeniden icat etmeli" tümcesini Rimbaud'dan alıyorsunuz, aşk anlayışınızda sırtınızı birçok ozana ya da yazara dayıyorsunuz. Ama oraya gelmeden önce, belki de felsefecileri sorgulamak gerekiyor. Kaldı ki aranızdan pek azının aşkla gerçek anlamda ilgilenmesine şaşıyorsunuz, ilgilenenlerin anlayışı da çoğunlukla sizinkiyle örtüşmüyor.
Hayat bize sevgi, korku, zaman, güç, kaybetme, mutluluk, ilişkiler ve otantiklikle ilgili temel ilkeleri öğreten evrensel gerçekleri, dersleri sunar. Bugün mutsuzluğumuz yaşamın karmaşıklığı yüzünden değil. Mutsuzuz, çünkü hayatın te melini oluşturan basitlikleri gözden kaçırıyoruz. Asıl zorlu mücadele bu derslerdeki saf anlamı bulmaktır. Birçoğumuz sevgiyi öğrendiğimizi düşünürüz. Yine de sevgiyi doyurucu bulmayız, çünkü o sevgi değildir. O; korkunun, güvensizlik lerin ve beklentilerin kararttığı, koyulaştırdığı bir gölgedir.
Kaybetme durumuyla karşı karşıya kalınca, birlikte çalıştığımız kişiler tek önemli olanın sevgi olduğunun farkına vardılar. Sevgi aslında sahip olabileceğimiz, yanımızda tutabileceğimiz ve beraberimizde götürebileceğimiz tek şeydir.
"Yaşamın derslerini öğrenmek hayatınızı mükemmelleştirmekle ilgili değil, hayatı olması beklendiği biçimiyle görmeyle ilgilidir. Birinin söylediği gibi, “Artık yaşamın eksikliklerinden zevk alıyorum.”
Hayatı sıkılmış bir yumrukla yaşamıştım, ama artık onu, avuçlarımın içinde duran bir kuş tüyü gibi açılmış ellerimde tutabileceğimi fark ettim. Yaşam Dersleri
İnsanlar öldüğünde havalanan küçük kuş, yaşarken bedenlerinin neresindedir acaba? Kaşlarının çatında mı, kafasının üstünde mi yoksa kalbinde bir yerlerde mi?
"Şu dünyada iki tür insan vardı. Gördüğüne inananlarla gördükleriyle yetinmeyip gerçeği arayanlar. İkinci türden insanlar, duyduklarıyla, gödükleriyle yetinmezler, gerçeği bulmak için hep yeni deliller ararlar."
"Sevdiğimiz kişiyi, artık onu sevmeyeceğimiz zaman görüleceğiniz benliğe şimdiden bürünerek düşünmeye çalışsak, hayaller âleminde yaşama illetinden temel ile kurtulurduk."
Özgür ve sorumlu insan bilincini edinmenin yollarını araştırmak zorundayız biz. Yüzyıllık yalanların, yalnızlıkların sahiplik gibisin olduğu ilişkiler dizisinden gelip çıktık. Biz halkımızın yeteneksiz bir sürü olduğu kavramı ile okutulup zenginleştirilmeye çalışıldık.
Ben güzelliğe vurgunum, tutkunum diyor. Her sınıf kendi güzelliğini yaratıyor kuşkusuz ya, asıl çabaları ile emekleriyle hayata doğru kılanların yarattığı düzeyleri göreceksin kardeş.
Kimi zaman sevdiklerimin ihanetine uğrarım, kimi zaman arkadaş bildiklerimce arkadan hançerlenirim, kimi zaman hayal kırıklıkları, yaşarım ama dostlarımdan asla vazgeçmem. Onlardan vazgeçersem, yaşamaktan vazgeçmiş gibi olurum. Sevdiklerin olmadan, paylaşmadan yaşamanın ne anlamı.
" Kimse kimseyi tanıyamaz. Tanıdığımızı sanırız. Tanıdığımız kadarına inanırız. Eğer gerçekten tanısak, bırakın aşkı filan, kimse kimseyle arkadaş bile olamaz."