"Evsizler, modern toplumun son özgür insanlarıydı. Kredi kartları yoktu. Çek defterleri yoktu. Arabaları yoktu. Cep telefonları yoktu... Her bağlantının, her telefon görüşmesinin, her hareketin kayda alındığı bir dünyada, arkalarında iz bırakmayan tek grup onlardı."
Seni böyle seversem asarlar beni Bir deniz fenerinin söndüğünü görürsün Evlerine kapanır gemiler Sis basar bütün limanları Seni böyle sevdiğimi bilseler Asarlar beni Yokluğunu anlatırlar önce bir güzel Dudaklarım çatlayınca susuzluğuna Sabah beş buçukta ipe çekerler Seni böyle sevdiğimi bilemezler Bilseler de bilemezler Ay batar Gün doğar Yer oynar yerinden Duyamazlar..
Tamamlanmamış bir cümledir insan. Yalnızlığıyla bile bir araya gelemeyecek kadar ıssız. Bütün bunlara rağmen hayat, yine de anlamlı bir cümle kurabilme isteğidir. İnsanın kendini tamamlayabilmesi isteği. Zaman içinde aşınmış, her şeye kırgın bir ruhun kendini onarabilme çabasıdır.
Canları istediği gibi seks yapabilmelerine rağmen Cesur Yeni Dünya’daki bedenler tuhaf bir şekilde ruhsuzdur, ki bu da Huxley’in değindiği noktalardan birinin altını çizer; Her şeyin ulaşabilir olduğu bu dünyada hiçbir şeyin değeri yoktur
‘Fakat aşk, ancak bedenin karanlığında acı içinde gelişen bir cenin olmaktan çıkıp kendini dudaklarla ve nefesle itiraf etmeyi göze aldığında gerçek aşk olur…’
‘İnsanlar, kadının kalbinin tam ortasından delindiğini algılayabilseler de, yaralandığını gösteren belirtiler karşısında bilerek ya da bilmeyerek kör kalabilirler.’
‘Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce bin kez ölmüşlerdir. Şu ya da bu yöne gitmişler ve engellenmişlerdir. Engellenmiş umutları ve düşleri de vardır. Aksini söyleyen hala uykudadır.'
'Hayat dediğin uzun bir yol. Ve bu yolda seninle beraber yürüyen insanlar var , yolda kaldığın zaman sana yardım edebilmek için. Yolda rastladıkların var, yanındakilerin kıymetini daha iyi anlayabilmen için. Yoluna taş koyanlar var, yürüdüğün yolu zehir etmek için. Bir de seni yarı yolda bırakanlar var, kendi başının çaresine bakabilmeyi öğrenebilmen için. Herkesin kendi doğrusu var ve herkes kendine göre haklı bu hayatta...'
'Şiir, yalnızca yazmak ve anlamak değil ise yaşamak ve yaşadığını ruhun derinliklerinden gelen duygularla donatılmış sözcüklere dökmek ise ben de öyle yaptım; Yaşadım yazdım, yazdıklarımla yaşadım.
Ne mavi tam ne de sarı... Ömrümüzün dökülen baharları gibi hazan dalları arasından sızan hüzmelerdir yüreğimizde ışıldayan.
Yazılan her şiir okunduktan sonra şairini terk eder. Satırlar bambaşka düşlere dönüşür. Ve şair "okumak pahasına" yeni düşlere uyanır. '
''Bana sorarsanız gerçek mutluluk yaz yağmuru gibi birdenbire boşanmaz insanın başına. Davranışımıza, çevremizdeki insanlarla ilişkilerimize her gün azar azar çeki düzen vererek eksiklerimizi tamamlarız. Yavaş yavaş biriken bir şeydir mutluluk.''
'Hayat bizimdir; ona istediğimiz şekli vereceğiz. Ve o şeklini alırken, kendi şarkısını yapacak. Fakat fikre, sanata hiç karışmayacağız! Onları hür bırakacağız. Çünkü, onlar hürriyet, mutlak hürriyet isterler. '
"içimde söylemek istediğim o kadar çok şey var ki, fakat çok büyükler. içimdekileri söylemek için uygun bir yol bulamıyorum, kelimeler yetersiz kalıyor. bazen sanki tüm dünya, tüm hayat, her şey içime hapsolmuş ve onları anlatmam için feryat ediyorlar."
"onların gözünde en yüksek davranış bir iş bulup çalışmaktı. onların ilk ve son sözleri buydu. tüm fikirlerini bu iki sözcüğe sığdırabiliyorlardı. Bir iş bul ve çalış!"
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve sefadan, lezzet ve şehvetten bir alem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.”