Asil bir yüreği ve derin bir ruhu var, bedenen çok sağlıklı ve bende kaldığı bütün süre boyunca bir kez olsun hastalanmadı. Çehresi, güzel ve biçimli; ayrıca, hiçbir ölümlüde onunkier gibi güzel gözler görmedim... Hölderlin'in hiç de sabit fikirleri yok, belki de hayâl gücünü, aklı pahasına geliştirmiştir.
En yakın dostu Sinclair, Hölderlin'in annesine yazıyor;
Oğlunuz, çok iyi ve huzurlu. Yalnızca ben değil, benimle birlikte onu tanıyan altı sekiz kişi daha, onda ruh rahatsızlığı gibi görünen şeyin, hiç de öyle olmadığından; daha çok onun epeyce gizli nedenlerle takındığı bir kendini ifade etme tarzı olduğundan eminler ve onun arkadaşlığından yararlanabildikleri için çok mutlular...
Ama kadın? Salt dişiliğe indirgenemez. Yalana da, görünüşe de, güzelliğe de. "Dışında kalmanın" ötesinde ve hakikatin baştan beri düşman olduğu o kendi ötekisini "uzaktan" yansıtır...
(...) Tanrım, gözlerimizin olmaması bizi ne hale getiriyor, görmek, görmek, belirsiz gölgelerden başka bir şey olmasa bile bir şeyler görmek, bir aynanın karşısına geçmek, koyu renk yayınık bir lekeye bakıp, işte oradaki benim yüzüm, ışıklı şeylerse bana ait değil, diyebilmek.
Ve ötekine çok yaklaşan ona karışma tehlikesine düşer. Ötekinin çok yakınında duran kendisini ona bırakma tehlikesi içine düşer. Ötekinin içine giren orada batma tehlikesi içine düşer. Ve öteki, 'olduğu gibi olmak' için yol olmaz ona artık.
(...) dünyadan o kadar uzağız ki kim olduğumuzu unutmamız o kadar uzun sürmeyecek, hatta birbirimizin adını söylemek bile aklımıza gelmeyecek, neye yarar ki, adlarımız ne işimize yarayacak, hiçbir köpek diğerini bizim koyduğumuz adla tanımaz, eğer tanıyacaksa, onu ayırt eden kokusuyla tanır, biz de burada başka tür birer köpek gibiyiz, birbirimizi havlamamızdan, sözlerimizden tanıyoruz (...)
Ve hava nasıl olursa olsun, yelkenleri kullanmaktaki ustalıklarıyla fırtınaya egemen olurken başlarını serin ayaklarını kuru tutarlar. Yelkenlerden biri yırtılırsa, derhal başka bir yelken çekerler. Ve onları yönlerinden saptırmayacak kadar donanımları vardır. Ve batırmayacak kadar da kalın bir gövde. Açık denizlerin bütün rüzgarlarıyla oynamayı öğrenmişlerdir. Rüzgarların yönüne, çıkan fırtınaya, patlayan kasırgaya göre yelken açmayı öğrenmişlerdir.
Hiç anlamıyorum. Bu dünya pis pis yaşamak içindir oysa. İnsanın kendisini öldürmesinde, dünyanın temiz olabileceği inancı saklı. Nereden çıkarırlar bu inancı? Niçin çıkarırlar? (Durur.) Belki de kendilerini öldürmek için.
Kadınlar, erkekten geçinmeye alıştıkları için kaçıyorlar çalışmaktan. Nice okumuş yazmış kadın bilirim ki evlendikten sonra bıraktılar işlerini. Bir doktor hanım bana şöyle demişti, “Hep çalışacak değilim ya, elbet bir gün evleneceğim.” Evlendi ve bıraktı hekimliği. Evlenmek en sağlam iş sizler için.
Sosyal hayatın kanunları varsa, irade ve ahlâkımızın da kanunları vardır. Ahlâk kanunları, sosyal âlemde gördüğümüz haksızlıklara, adaletsizliklere ve sefaletlere doğru uzanmamızı, onlarla mücadele etmemizi emreder. Onların karşısında alâkasız kalmamıza müsaade etmez.
Yaban romanının ilk baskısında yer alan “boz eşeğin boynunu, kolumun arasına aldım. Tatlı tatlı geviş getirmeye başladı” cümlesi de yayımlandığı yıllarda alay konusu olmuş (çünkü eşekler geviş getirmez). Yakup Kadri’nin köyü ve köylüyü tanımadığı söylenmiş ve bu vesileyle mizah dergilerinde “geviş getiren boz eşek” karikatürleri çizilmiştir.
Zahir Sıtkı’nın çizdiği ve ‘Mizah’ dergisinde yayımlanan bir karikatürde üniversiteli bir kız Hüseyin Cahit’e şöyle der: “Fakat üstat, edebî eserleriniz yalnız şahsiyetinizin üst kısmını gösteriyor!” Hüseyin Cahit, kızın bu sözüne: “Merak etme yavrum, erbabı alt tarafını da görür” karşılığını verir. Karikatürde Hüseyin Cahit’in gövdesi hacıyatmaz şeklinde çizilmiştir.
İslâm Medeniyeti diyorsak, bir de islam kültürü dememiz gerekir. İslâm kültürü, İslâm medeniyetinin bir unsurudur; belki öbür bir çok unsurunda kaynağı olan bir unsur. Irkların, gerek kültüre, gerek medeniyete katkısı, mizaç katkısıdır. Yoksa, tüm kültürü ırklara atfedip, medeniyeti ırklara ortak eserlere indirgemeye imkân yoktur. Bu, medeniyet kavramını daraltma, aşırı nesnelleştirme, dolayısıyla materyalize etmek olur.