“Ben istiyorum ki meşguliyetim olsun. Elimde bir işim olsun. Bekleyecek bir şeylerim olsun... Telefonun başında çocukların aramasını bekleyeyim, pencerenin kenarında çocukların, torunların bana uğramasını bekleyeyim, ağaç yapraklansın diye bekleyeyim, salatalıklar çiçek açsın diye bekleyeyim, domates kızarsın diye bekleyeyim. Öyle şeyler... Zaman kolay geçsin istiyorum ben. Başka derdim yok. Ölüm kapımı çalana kadar bir şeyler oyalasın işte beni.”
Selime Teyze’nin hikâyesi, çocuklarının dünyasında yer bulamayan ve onların gözünde yok gibi var olmayı reddeden bir annenin hikâyesi.
Selime, bir gün hiç beklenmedik bir anda kaybolur. Gönülsüz ama planlı bir kaçıştır bu. Bildiği bütün hayatı geride bırakıp bir köyün sessizliğine sığınır. Kimseye haber vermeden, ardında iz bırakmadan. Bulunmayı bekler. Ama hayat, beklenmedik bir misafirle –Meltem’le– karşılaştırır onu. Biri annesiz büyümenin, diğeri evlatsız yaşlanmanın derdini anlatır.
İki hayat, iki kayboluş, iki yara aynı evde buluşur.
Bu roman, yaşlıların yok sayıldığı, insanın yalnız bırakıldığı, herkesin ancak kendine yetebildiği, en yakınlarına bile derman olamadığı bir çağın hikâyesi.
Yazarla tanışma kitabım.Ne yalan söyleyeyim büyük bir beklentiyle okumadım.Çerezlik bir kitap olsun,aksın,gitsin istemiştim.Tam da öyle oldu.Çerezlikten kastım,derin bir edebi anlatımının olmaması.Konusu itibariyle duygusal yoğunluğu olsa da kolay okunan,akıcı,gündelik bir dil.Bu nedenle hikayeye kolayca dahil oluyoruz.Sanki Selime Teyze'yle parkta ya da pazarda karşılaşmışız gibi.
Bir köy evinde yolları kesişen iki kadın;Selime Teyze ve Meltem...Daha önce kimselere söyleyemediklerini karşılıklı birbirlerine dökülürler..Bir tarafta yaşlılık yalnızlığı,bir tarafta genç bir kimsesizlik.Hikayeyi ikisinden de sırayla dinleriz.
Selime Teyze çocuklarından habersiz sığındığı bu köy evinde,kimselere yük olmadan,bahçe işleriyle vakit geçirir.Ölüm kapısını çalana kadar oyalanmalıdır.Meltem ise kimsesizliğine sıkı sıkıya tutunmuştur. İkisi için de umut var mı? Yazar bir kişi için cevabı net verirken,diğerini okuyucuya bırakır.
Çocukluğumun elleri üzerimdeydi, ilk defa kendimi gerçekten “tamamlanmış” hissettim. Bu kadarcık bir sevilme, bu kadarcık bir sevildiğini bilmeydi hayattan istediğim.