Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdullah Efendi’nin Rüyaları hikâyesinin tefrika duyurusunda, Türk hikâyesinin bu garip kahramanını şöyle tanıtır:“Abdullah Efendi nedir? Belki de herkeste ondan bir parça vardır. Abdullah Efendi arzuyu kendisinde öldürememiş fakat ona serbestçe de yol verememiş bir tiptir. Melek değildir, fakat melek kanadı takmış bir hayvana çok benzer.”Geçmiş Zaman Elbiseleri, Bir Yol, Erzurumlu Tahsin ve Evin Rüyası’nın kahramanları da Abdullah Efendi ile aynı talihi ve trajik varoluşu paylaşırlar: “Arzuyu kendisinde öldürememiş fakat ona serbestçe de yol verememiş” bu kahramanlarda, evet, hepimizden bir parça vardır.
Her şey, hepsi ölümdür. Her şey ondan gelir ve oraya döner.. Biz, bütün bu gördüğün şeyler -eliyle etrafı gösterirken, ayağıyla otları eziyordu- her şey, hepimiz, büyük ve muazzam bir kadavranın üzerinde gezinen kurtlarız... Anlıyor musun? Kadavra kurtları...
Muvaffak mı, dedi, nerede, ne vakit? Nasıl? Hangi muvaffakiyet? Sırtında bit gibi yaşadığın devin müsamahasından bir an dışarı çıkabildin mi? Hayat mütemadiyen ölümün zaferini teganni ediyor. Sen küçücük başını sallayıp geçmeye çalışıyorsun!
Toprak, üzerinde emeklediğimiz, gezdiğimiz, oturup kalktığımız, hayat dediğimiz gülünç ve muzdarip oyunu oynadığımız ve sonra bir gün tekrar kucağına döndüğümüz katı anayı, bana bu zelzele geceleri öğretti.
ve insanlar kendi hakiki yüzlerini alsınlar, şehir bütün bu hayaletlerden kurtulsun ve çeşmenin sesi, gündüzün kalabalığında sadece bir çeşme sesi olmaya razı olsun.
Hakikatte bütün bu zavallılar için güneşten beklenebilecek ne vardır? Hangimiz arkamızda bu zalim gözün aynı çiğ parıltı ile aydınlattığı günlerin birbirine benzeyen sıkıcı yükünü hatırlamayız?
.. birkaç kavak ağacının üstünde güzel bir ay solgun ve dost yüzüyle asılmış, dünyamıza eski sükûnetini vermeye, bizi hiçbir şeyin değişmediğine inandırmaya çalışıyordu.