“Sonra çıkıyorsun dışarı, bakıyorsun güneş hala tepede. Yıllardır kurduğun cümleyi, bilmem kaçıncı kez yeniden kuruyorsun. Ne yapalım, kısmet değilmiş.”
Yeryüzündeki acıların hepsini, hepsini tattım Heder oldum, ekmeğime tütün kattım Beni milyon kere yaktılar üst üste Bir Anka kuşu gibi anne, bir Anka kuşu gibi Kendimi külümden yarattım
Taşıması Zor Bir Dünya ...Hayat öyle anlar yaratır ki, insan bazen kendi sessizliğinde bile yorulur; söyleyemediği sözler, içine attığı acılar ve kimsenin görmediği yükler..
“Ey duymayan insanı, Ey hayat dedikleri büyük kusur. Ey kimselere değişmediğim Ayrılığın neden bunca ağır? Hani adalet? Bir kasım'dan öteki kasım'a Bir yanım kör bir yanım sağır.”
Jose Saramago, insanı gördü ve kendisini derinden sarsan bu yalansız dolansız, rol yapamayan ama en çok da çırılçıplak gerçek bizi de rahatsız etsin istedi. Bu karşılaşmanın tesadüfen meydana geldiğini söyleyerek kadere yapılacak bir atıf, Saramago edebiyatını incelerken sözün ucunu Tanrı’ya getirmek olur. Ki Portekizli ustaya böylesi bir ihanet olsa olsa körlüktür. Çünkü Saramago dünyasında insan her şeyin yaratıcısı ve oyuncusudur. Hırsları, iki yüzlülüğü, ihaneti, vahşeti ve olur olmaz ortaya çıkan merhametiyle kaderin tek tayin edicisidir.
"Evet, Türkiye orta sınıflarının, köylüsünün, fukarasının hayatını bizde anlatan ilk yazar Sabahattin Ali değildir. Fakat bunu büyük bir ustalıkla ve inkılâpçı, halkçı, gerçekçi bir görüşle yapan ilk hikâyecimiz, romancımız odur."
* Nâzım Hikmet, "Sabahattin Ali Üstüne", Yarına Doğru, (14), Aralık 1975.