Halbuki zenginlik de, makam ve mevki de insana bir sınama vesilesi olsun diye verilmişti. Bunları birilerine veren Allah, yarın pekâlâ alabilirdi. Bugün fakir olanı yarın zengin, bugün makam ve mevkiden yoksun olanı yarın makam ve mevki sahibi yapıp yükseltebilirdi. Bütün bunlar, Yüce Allah’ın takdirindeydi.
Cahiliye dönemine dönen ahir zaman, diye düşündüm bu satırları okurken.
Bir erkek, birçok kadınla beraber olurken, bir kadın da istediği kadar erkekle beraber olabiliyordu. Bu ahlaksızlıklarına kılıf da uydurmuşlardı: “Hürüz. İstediğimizi yapabiliriz!” Halbuki adına özgürlük dedikleri şey, arzularının köleliğiydi.
İnsanlık dünyası, onun bu şefkat ve sevgi dolu mesajlarına bugün ne kadar da muhtaç…
İnsanlara haksızlık edilmesi şöyle dursun, minik bir karıncanın bilerek incitilmesine bile gönlü razı olmazdı. Yüreği öylesine sevgi ve şefkatle doluydu ki tüm canlıların korunmasını isterdi.
Hz. Âmine’nin cesedi toprağa verilmişti. Ama ruhu Kâinatın Efendisi Son Peygamberi bağrından çıkardığı için kim bilir hangi yücelerde meleklerle bayram ediyordu.
Canım Oğlum… dedi. Bil ki, her yeni eskir. Her yaşayan ölür. Her şey gelip geçer. Ben de öleceğim. Anladım bunu. Ama Senin gibi tertemiz bir evladı geride bıraktığım için mutluyum ve sevinçliyim. Sakın, Sen üzülme !
Her şey, Yüce Allah’ın emriyle hareket eder elbet. “Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir.” O, “Ben’den isteyin ki size vereyim” der bize. Yeter ki biz, istemesini bilelim.
“Görmedin mi Rabbin fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine sürü sürü kuşlar gönderdi. Onlara, çamurdan sertleşmiş taşlar atıyorlardı. Sonunda onları, (kurt tarafından) yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.
Buyurdular ki: “Ne mutlu Ben’i görüp iman edene! Ne mutlu Ben’i görmediği halde iman edene de!” Getirdiği din üzere doğan ve O’na iman etme mutluluğuna eren tüm çocuklarımıza ve gençlerimize…
Tabii ki herkesin ahiret hayatındaki mükafatı, dünyadaki yaşayışına göre olacaktır. Dolayısıyla ahiretteki mutlu hayatı gören mü’minler dünyada geçirdikleri hayatın bir hapis hayatı olduğunu, kafirler ise dünyadaki hayatlarının cennet olduğunu anlayacaklardır.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer o et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.
Müslümanın kendi inançlarına ters düşenlere benzemesi dünyada şahsiyet zafiyetine, gittikçe kendisine ve değerlerine yabancılaşmaya ve karşıt güçlere uşak olmaya sevkedecek; ahirette ise azaba yol açacaktır.
Gazali’nin ifadesiyle Yüce Allah’ın verdiği nimeti, O’nun rızasına uygun yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise nimete karşı nankörlüktür.
Mü’minin hali şaşırtıcıdır. Bütün durumları kendisine hayırlıdır. Bu sadece mü’min içindir. Bolluk ve saadet elde ederse, şükreder; bu, onun için hayırlıdır. Başına sıkıntı gelirse, sabreder; bu da kendisine hayırlı olur.
Kronik vicdan azabı, tüm ahlakçıların hemfikir olduğu gibi, hiç de istenmeyen bir duygudur. Eğer kötü bir davranışta bulunduysanız, pişmanlık duyun, elinizden geldiği kadar durumu düzeltin ve bir dahaki sefere daha iyi davranmaya bakın. Ne sebeple olursa olsun hayatınızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu çamurda yuvarlanmak değildir.
Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz. Beş Şehir işte bu hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu bir konuşmadır.