Mertcan

@callmeishmael
Üye
trip Edebiyat Öğretmeni
location_on İstanbul
calendar_month Kasım 2025 tarihinde katıldı
İncelemeler
#Tiyatro - @callmeishmael
İnceleme
10s
Bir erkek ve bir kadının merkezde olduğu, birkaç saatte bitirilebilecek, kısa ve hoş bir tiyatro oyunu. Yaş aldıkça, bu gibi, çok büyük şeyler vadetmeyen, derin anlamlar verme kaygısı gütmeyen, birtakım insan yaşantılarından kesitler okumayı, izlemeyi daha çok seviyorum. Okuduğum süre boyunca pek keyif aldım, umarım bir gün tiyatro oyunu da sergilenir de izleme keyfine de erişirim.
Ayrıca kitap bana, 2005 yapımı “Başka Hatunlarla Muhabbetler” filmini de anımsattı. Kitabı beğenirseniz o filme de göz atabilirsiniz.
Everest Açıkhava 3: Mikado’nun Çöpleri
Melih Cevdet Anday - Everest Yayınları - 2024
89
#Karikatür - @callmeishmael
İnceleme
14s
Edebiyatçılara Bir de Karikatür Evreninden Bakmak
Yazar, on üç edebî kişiliğin, karikatür dünyasındaki yansımalarını taramış, derlemiş ve kitap hâline getirmiş. Eğer edebiyatçılara, onlar için yazılıp çizilmiş bilgi ve belgelere karşı merak duyuyorsanız hem eğlenmeniz hem de kültürlenmeniz açısından neden olmasın, bana kalırsa bir şans verilebilir. Beğenmediğim ve beğendiğim yanları ikiye ayıracak olursam:

Beğenmediğim kısım şu ki ben kitabı tamamen bir karikatür arşivi olarak düşünmüştüm işin doğrusu. İçerisi karikatürlerle doludur, bazen de açıklamalar yazılıdır diye tahmin etmiştim. Ancak kitapta kişiliklerle ilgili 10 tane karikatür varsa, 20 tane de kitaba konulmamış karikatürlerin ne olduğunun yorumlanması biçiminde, okuyucunun okuduğunda hayal gücüne kalmış karikatür betimlemeleri var. Neden tüm karikatürleri göremedik de pek çoğu bizlere betimleme yoluyla aktarıldı? Bu cidden kitap için olumsuz bir durum.

Beğendiğim yanları ise öncelikle kitabın cilt ve sayfa kalitesi oldu. Ayrıca cidden keyif aldım karikatürlerden, hoş bir derleme olmuş kitap bu anlamda.
Bir de dönüp baktığımda şunu net olarak söyleyebilirim ki o kimilerinin beğenmediği 80-90-100 yıl önce sanatta, eleştiride çok daha özgür bir ortam varmış. O gün çok da yadırganmayan bazı karikatürleri, karikatürcüler bugün yapmaya kalksalar, tıvitır mahkemelerinde linç üstüne linç yerler. Maalesef pek çok özgürlükler gibi karikatür özgürlüğünün de bugüne oranla kat kat fazla olduğu o güzel günler mazide kalmış.
Karikatürün Aynasında Edebiyatçılar
Said Coşar - Kapı Yayınları - 2014
91
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
4g
Kitapçıda kitabın arka kapağını okuyunca öyle meraklandım, öyle bir beklenti içine girdim ki…
Hepsi bir hayal kırıklığı oldu.
Yazarın üslubu mu yoksa çevirmenin yeteri kadar özen göstermemesi mi bilmiyorum ama roman, ilk sayfasından son sayfasına değin zerre kadar sarmadı. Sürekli oradan oraya atlayan bir anlatım var. Karakterler bir yerdeyken bakıyorum hooop başka bir yola koyulur olmuşlar, çukur kazılırken bir bakıyorum başka bir mevzudan bahsedilir olmuş. Sağlam kafayla okumak gerek orası kesin ama kitabın sonunda sağlam kafanıza da yazık olabilir. Çevirmenin güzel bir şekilde çevirdiğini de düşünmüyorum, roman boyunca çeviride de hissettirdi kendini bu kopukluk.

Yani uzun lafın kısası, önermediğim kitaplardan biri oldu. Bir gün, başka, daha iyi bir çevirisi çıksa okur muyum, hayır. Ama filmi çıksa meraklanıp da izler miyim, evet. Ne puan verebileceğimi de bilemedim. İşte böyle bir kitaptı.
Çukur
Andrey Platonov - İthaki Yayınları - 2022
258
#Biyoloji - @callmeishmael
İnceleme
5g
Basitçe Evrim
Evrim gerçeğini, bu gerçeğin sürecini, nasıl ilerlediğini nasıl işlediğini, değişkenliklerinin neler olduğunu sade bir dille daha çok ortaokul-liseye geçiş dönemindeki gençlere hitap ederek anlatıyor yazar.
Eğer evrimsel biyoloji konusunda tonla kitap okumuş biriyseniz bu kitabı elbette okumayın, size yeni şeyler katacak değildir ancak bu konuda daha önce hiçbir şey okumamış deneyimsiz biriyseniz, yeni yeni olgunlaşan gençlere anlatır gibi aktarıldığı için kitabı alıp okumanızı öneririm.
Sonuç olarak evrim denilen konuya, bütün o karmakarışık açıklamaları bir kenara bırakarak basit bir dille bir giriş yapmak için ideal.
Evrim
Glenn Murphy - İş Bankası Kültür Yayınları - 2023
279
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
8g
Bir insanın çocukluk anılarını okumak ne güzel şeydir.
“Bu hatıraları niçin yazdığımı sorsalar belki de hiçbir cevap vermeye lüzum görmem. Arzu ettim, yazdım. Diyelim ki bu da bir nevi çocukluktur” diye özetliyor Muallim Naci bu ufacık kitabı yazış nedenini.
8 yaşında, 1850’lerin İstanbul'unda bir çocuk olarak başından ne geçmişse ne görmüşse yazmış; güldüğü anlarını, kederli anlarını, korktuğu anlarını, duygusal anlarını…
Bu kitap da daha önce okuduğum Yahya Kemal’in Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabındaki çocukluk anılarına çok benziyordu, ikisi de insanı geçmişin özlemiyle yanıp tutuşturuyor, bambaşka duygular hissettiriyordu. Ancak özellikle bu kitaptan tarifi mümkün olmayan bir keyif aldım.
Şimdi düşünüyorum da diyorum, keşke tüm yazarlarımız o yaşlardaki anılarını kaleme alsalarmış da bugün bizlere paha biçilemez eserler bıraksalarmış. Fakat mademki bu mümkün değil o hâlde eldekilerle yetineceğiz. :)
Ömer`in Çocukluğu
Muallim Naci - İş Bankası Kültür Yayınları - 2023
390
#Hatıra - @callmeishmael
İnceleme
8g
Derste Yahya Kemal'i işlerken hocamızın, Y. Kemal'in hatıra kitabındaki "annem" kısmından duygu dolu cümlelerle bahsetmesi beni hemen bu kitabı okumaya sevk etti. Sahiden de Y.Kemal'in hatıralarına başlarken ilk anlatmaya başladığı "annem" bölümü, beni acıya gark etti. Henüz 13 yaşında bir çocuğun daha o yaşta annesiz kalışını bu kadar acı dolu yaşaması, okuyana ızdırap vermeye yetiyor.

Başlarda yazar çocukluk hatıralarını, doğup büyüdüğü Üsküp’ü, okuduğu mektepleri, evlerindeki hizmetlileri, daha sonra Selanik'e taşınmalarını ve bir süre sonra tekrar Üsküp'e dönmeleri gibi konuları aktarıyor.

Gençlik hatıralarında da 18 yaşındayken okumak için önce İstanbul'a ancak sonra bazı sıkıntılardan dolayı ailesinden habersiz Fransa’ya giderek bir yılda Fransızca öğrenip orada eğitimini tamamlaması ve 9 yıl orada kalması gibi olayları anlatıyor.

Edebî hatıraları ise üzerinde en az durduğu kısım yazarın. Fransa’da iken geliştirdiği edebî yetkinliğini, daha sonraları kaleme aldığı şiirlerini ve o dönemlerini anlatıyor.

Siyasi hatıralarına dair ilk hatırladığı şeyinse babasının arkadaşlarıyla bulunduğu dost meclislerinde kulağına çarpan cümleler olduğunu söylüyor. Daha sonra Fransa'ya gittiğinde adlarını sanlarını o zamana kadar çok duyduğu Jön Türklerle tanışıyor ve o cemiyetteki isimlerle yakın ilişki kuruyor. Bu ilişkiler hemen hemen yurda dönene kadar sürüyor. Bunun yanında yer yer İttihat ve Terakki’den ve içindeki kimi kişilerden de söz ediyor.

Genel olarak Y. Kemal, Cumhuriyet devrinden önceki hatıralarını kaleme almış bu eserinde. Kitabın ilk yarısında da Balkanlar’dan oldukça fazla bahsediliyor.

Sonuç olarak Yahya Kemal’i ve Fransa’daki Jön Türklerin durumlarını, dışarıdan bir üçüncü göz olarak okumak isteyenlerin yararlanabileceği bir kitap düşüncesindeyim.
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
Yahya Kemal Beyatlı - İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları - 2022
333
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
16g
Daha önce öykü kitaplarından Otlakçı ve Mendil Altında ’yı okuduğum Memduh Şevket Esendal’ın bu sefer bu öykü kitabını okudum ve YKY’nin yayımladığı ve edindiğim tüm Esendal kitaplarından incelediğim kadarıyla en erken tarihli öykü kitabı bu. Otlakçı’da 1920’li yılların başında yazılmış öyküler, Mendil Altında’da 1925-46 arası yazılmış öyküler bulunuyordu. Hürriyet Gelirken’de ise (1908-1925 arası) 25 yaşından 40’lı yaşlarına kadar yazdığı öyküleri yer alıyor.

Daha önce Esendal’ın yaşam öyküsünü ayrıntılı bir şekilde okumuştum ve bu kitabı okuyunca şunun daha iyi farkına vardım, Esendal’ın ileriki yaşlarında yazdığı öykülerin sürekli hayattan, hayatın içerisinden, kendi yağında kavrulan insancıkların yaşantılarından bir fotoğraf karesi gibi olmasına karşın, bu ilk yazdığı öyküler daha çok Osmanlı’nın içinde bulunduğu o son dönem sıkıntılarının, sancılarının ve insanlarının dertlerinin öyküleri olarak karşımıza çıkıyor. Öyle bir dönemde yazıldıkları için de çok fazla ama çok fazla bugün anlamı bilinmeyen eski kelime barındırıyordu.
Bu kitabı okurken, başta adını andığım iki kitap kadar rahat değil, yanınızda daima bir sözlük bulundurarak okumak zorunda kalacaksınız.
Hürriyet Gelirken
Memduh Şevket Esendal - Yapı Kredi Yayınları - 11.2023
397
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
17g
Sırça Köşk'ün peşine okuduğum ikinci öykü kitabı oldu Değirmen. İtiraf etmeliyim ki bu kitap ile birlikte onun öykücülüğü, romancılığının yanında benim gözümde çok daha yükseklerdedir artık.
Yahu bu nasıl bir kitap, onlar nasıl öykülerdi öyle aman ya rabbi… Sanki kalbim camdanmış da bu öykülerdeki aldığım hisler de o camdan kalbin çekiçle parçalanması gibi bir hissiyatmış…
Böyle bir kitaba ne denilebilir daha fazla bilemiyorum.
Değirmen
Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları - 2024
335
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
17g
İlk defa bir öykü kitabının son sayfasını da çevirdikten sonra bu kadar tatmin olduğumu, bu kadar zevk aldığımı duyuyorum. Hem öykülerin kalitesi, içerdikleri mesajlar, kısıtlı sayfalarında başarıyla barındırdığı yoğun duygular hem de Sabahattin Ali'nin Türkçeyi çok lezzetli bir şekilde kullanması, benim bu kitaptan olağanüstü bir zevk almama ve çok sevmeme neden oldu.
Özellikle kitaba da adını veren sondaki Sırça Köşk öyküsü, dünya öykü tarihinin en iyi birkaç öyküsünden biridir bana göre. Hâlâ okumamış varsa daha fazla vakit yitirmemeli.
Sırça Köşk
Sabahattin Ali - Yapı Kredi Yayınları - 2024
315
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
18g
“Bir dakika sonsuzluk doldu taştı gönlümden…”
Birkaç ayda bir bunun gibi, böyle delilik ile dâhilik sınırlarında gezinen bir sanatçı ürünü bir kitap okursam veya film izlersem kendimi kâra geçmiş tüccar gibi hissediyorum.


Mesela ilk aklıma gelenlerden, Mary Shelley’den ‘ Frankenstein’, Francis Scott Key Fitzgerald’dan ‘Benjamin Button`ın Tuhaf Hikayesi’ yahut ‘Altıncı His’, ‘Geliş’, ‘Kaynak’ filmleri gibi… Okuduktan/izledikten sonra “bu fikir sizin aklınıza nereden, nasıl, hangi kâbusun hangi rüyanın ardından geldi” demekten kendimi alamadığım bazı yapıtlar var ki bu novella da onlardan biri oldu. Dahice mi yoksa delice mi olduğuna karar veremediğim mereklandırıcı ve boşluğa düşürücü bir senaryo. Bir yerden sonra sonlara doğru artık sıkılmaya başladığımı da itiraf etmeliyim tabii ama bunun altından ya saçma sapan bir son ya da artık bu sıkıcılaşmaya değecek baş döndürücü bir sürpriz çıkacak diye düşünmüştüm ki öyle de oldu. Sabırla, dikkatle, şiddetle okumanızı öneriyorum.

***

İlk 5 sayfada, Holenia ile Zweig arasında geçen üç adet mektup bulunuyor.
Sonraki 60 sayfada ise Baron Bagge adlı novella yer alıyor.
En sonunda da 40 sayfa kadar, yazarın bir nevi öz yaşam öyküsü yer alıyor. İşin açıkçası bu son 40 sayfayı okumak, kitabın ilk 67 sayfasını okumaktan daha zorlayıcıydı. Hatta bu kitabı şiddetle önerirken son kısmınıysa şiddetle okumamanızı tavsiye ediyorum, size pek bir şey katmayacaktır.
Baron Bagge
Alexander Lernet-Holenia - İş Bankası Kültür Yayınları - 2024
387
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
18g
Cumhuriyet kurulduktan 11 yıl sonra, 1934 yılında, -muhtemelen- Ankara’da, pansiyon gibi kullanılan 9 odalı bir evde yaşayan 9 farklı hane, 9 farklı hayat, eve yeni taşınan -ve adı hiç geçmeyen- genç bir bankacının bakış açısından anlatılıyor. Kitabın özeti kısaca bu.


İnsan bazı zamanlar, uzun süre kalacağı, çalışacağı, yaşayacağı bir ortama, kendini mecburi olarak giriş yapmış bulur ve o ortama uyum sağlamakta ilkin zorluk çeker, belki fırsatını bulsa hemen orayı terk etmek de isteyebilir fakat zaman içinde uyum sağlamayı başardığında artık o ortama ısınır ve orası insan için hoş, keyif aldığı bir yere dönüşmeye başlar. Niye bilmiyorum, bu kitap bende bu duyguları uyandırdı. İlk bi' 50 sayfa kadar, odalar, karakterler, beni kendilerine yaklaştırmadı gibi. Fakat roman ilerledikçe, anlatılanlar dallanıp budaklandıkça, farklı karakterleri, farklı hayatları, Esendal’ın o güzelliği sadeliğinden gelen kalemiyle tanımaya başlayınca her gün her gün kitaba daha da bağlanmaya, karakterleri ve yaşamlarını daha da merak etmeye başladım.

~

#y:682, romanı, yeni kurulan Ankara’nın atmosferinde, ülkedeki seviye ve zihniyet farklarını güçlü bir biçimde gösteren bir yapıt olarak yorumlarken Karekök Yayıncılık 7. Sınıf İngilizce Soru Bankası da benzer bir biçimde, romanda Cumhuriyet’in ilk yıllarının bütün olumlu ve olumsuz yanlarının ve rastgele bir araya gelen insanların serüvenlerinin anlatılarak gözler önüne serildiğini belirtir.

Eleştirmenler, Memduh Şevket Esendal’ın, Türk edebiyatına, anlatıdaki serim-düğüm-çözüm sıralamasını dikkate almayan, “Çehov tekniği” olarak bilinen anlatım biçimini getirdiğini belirtirler.

***

Kitabı bitirdikten sonra TRT’nin 1989 yapımı aynı adlı 5 bölümlük diziyi de izledim ve onu da kitap kadar beğendim. Tavsiye ederim.
*
Romanın başka baskılarında belki anlamı bilinemeyebilecek bazı sözcüklerin açıklaması vardır ancak YKY baskısında yoktu. Ben derlediğim kelimeleri alfabetik sıraya göre buraya yazdım:

arık: zayıf
avantür: macera
dolayı: çevrede, etrafta bulunan
düzgün: fondöten(eskimiş)
ezginlik: tedirginlik, sıkıntı
fitlemek: birini, başkasına karşı kışkırtmak
iğfal etmek: aldatmak
ihtimam: özen göstermek
iktiza: gerekli, gerekme
iltimas: kayırma
istida: dilekçe
kavil: söz
keleme olmak: bakımsız kalmak
kesene: toptan satış vb.
kompliman: gönül okşayıcı, hoşa giden söz, koltuklama, iltifat
layiha: görüş/düşünce bildiren yazı
mansıp: makam
mütehassıs: uzman
rastık: sürme
tahkikat: soruşturma
tavsamak: gücünü, hızını kaybetmek
tekaüde çıkarmak: emekli etmek
tezvir: dedikodu
uğunmak: üzüntü veya acıdan kıvranmak
yaltak: dalkavuk
yansılamak: alayla taklit etmek
Ayaşlı ile Kiracıları
Memduh Şevket Esendal - Yapı Kredi Yayınları - 2024
194
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
22g
Hiçbir erkek ayrılık sonrası bu kadar uzun yazı yazmaz.
Franz, 20 yıllık eşi Resi’ye çektirmediği kalmayan, sözlüklerde sığır kelimesinin karşılığı olarak adı konsa zerre sırıtmayacak bir koca. 20 yıllık evliliğin sonunda garibim Resi, daha fazla boyun eğmeye dayanamayıp oğlunu da alarak kocasını terk ediyor. Franz da 120 sayfa boyunca, kendisini terk eden karısına adeta kalemiyle saldırıyor ve mektuplar yazıyor. Biz de bu sayfalar boyunca, karısının değerini bir kez bile olsun bilmemiş bir adamın, karısını yitirdikten sonra ona karşı adeta volkan gibi patlayan öfke kusmasını okuyoruz.

/ / /
/ / /

Bir edebiyat eseri okurken herkesin kendine göre belli başlı birtakım kıstasları vardır. Edebilik, kurgu, senaryo, karakter derinlikleri, cümle çeşitleri, kelime tercihleri, inandırıcılık düzeyi vesaire vesaire bir dünya şey…
Bu kitabın da bahsetmek istediğim olumlu&olumsuz birkaç yönü var, her noktanın hakkını teslim ede ede birkaç söz söylemek istiyorum.
Olumlu yönleri:
•Birincisi, bu kitap bence edebî değeri olan bir kitap. Yani yazarın kalemi hoş; güzel cümlelerle yazarlığını konuşturmuş, bu bakımdan tebrik ediyorum.
•İkincisi, kadınlara yönelik hele de kocaları tarafından yöneltilen bir bakış açısını, “Bakın bazı errkekler! Sizin gayet normal, kendinize hak gördüğünüz bazı şeyler var ya, size bir ayna tutup gösterdiğimizde işte bizim nazarımızdan böyle eşitsizce, adaletsizce, acımasızca ve hayvanca görünebiliyorsunuz,“ diyerek sunması, gerçekten iyi bir mesaj iletme potansiyeli barındıran bir fikir.

*

Fakat gelelim olumsuz ve genel olarak bu kitabı beğenemememe neden olan kısımlarına:
Kitabı beğenemememin kesinlikle kitaptaki aktarılan mesajla alakası yok, genel olarak tarzla alakası var. Yani “şimdi adam da bir yerde haklı, kadın dediğinin yanı kocasının dizinin dibidir, kitap feminizm propagandası yapıyor sevmedim,“ gibi bir düşünce içerisinde değilim. Söylediğim gibi, her ne kadar kitabın amacını alkışlasam da senaryonun çok basit kaldığını ve kitabın çok ucuz bir kurguya kurban gittiğini söylemek zorundayım. Kitaptaki erkek karakter saf kötü gibi bir yaratık, kadın ise adeta masumiyet müzesi… Adam kadına yaptığı bütün zulümleri sırf kötü olduğu için yapmış, kadın da Bergen misali, başına gelmeyen kalmamış acıların kadını… Yahu hani nerede denge? Nerede beyazın içindeki siyah, siyahın içindeki beyaz? Nerede iki tarafın da kendince haklı sebepleri? Kitabı okurken imdaaat diye bağırasım geldi zaman zaman, o kadar ucuz bir acındırma var ki sayfalar boyu. Yani yazar diyor ki, aha bakın bu adam ÖKÜZ, bu kadın da ZAVALLI, bir miktar da duygu kattım, hadi size afiyet olsun.

Bir de şu var, kitap hiç inandırıcı değildi. Elbette kitapta yazılan şeyleri yaşamış maalesef ki yüz milyonlarca kadın olmuştur, bu çok acı bir gerçek, buna itirazım olmadığı gibi inandırıcı olmayan da bu değil zaten. İnandırıcı olmayan şu ki kitabın bir kadının elinden çıktığı çok belli. Kitabı okuduğum süre boyunca bir an için bile asla bir erkeğin cümlelerini, düşüncelerini, yazdığı mektupları okuyormuşum gibi hissetmedim. İyi bir yazar olmak işte burada belli ediyor kendini demek ki. Yani okurken Franz ismindeki o kurgusal karakterin çok fazla kurgu olduğunu anlıyorsun, okurken Margit Schreiner isimli ablanın ‘kötü bir kocaya ait ne özellik varsa dur ben onları bu adamın ağzından bi' yazayım’ diyerek kaleme aldığı çok belli.

***

Bu kitabı kimler beğenir? Eğer başından kötü bir evlilik geçmiş, eşinden fiziksel, psikolojik ve başka türlü şiddet görmüş, sevgi görmemiş, boşanmış kadınlar -hatta belki erkekler de- kendi yaralı ruhlarına temas ettiği için beğenebilir, hakları da vardır, böyle hassas bir durum için de yorum yapma hakkına sahip değilim.

Ama böyle bir derdiniz hiç olmamışsa -benim gibi- ve biraz sahici bir şeyler okuyayım demişseniz, tercihinizi başka bir kitaptan yana kullanmanızı öneririm.
Ev, Kadınlar, Seks
Margit Schreiner - Yapı Kredi Yayınları - 2024
232
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
22g
Geçenlerde YouTube’da “Portal” kanalının bir öyküyle alakalı yüklediği son videosu karşıma çıkınca 20 dakikalık videoyu hızlandırmadan, ilgiyle, merakla izledim ve sonunda beynimden vurulmuşa dönerek videoyu bitirdim. Ardından bu hikâyenin yazarını tanımak için öykülerini de okumak istedim ve içerisinde bu meşhur ‘Piyango’ öyküsünün de bulunduğu bu kitabı okumaya karar verdim.

Kitapta 25 kadar öykü var, 10 tanesini şöyle veya böyle beğendim, fena değiller. Ama diğer öykülere karşı pek bir şey hissedemedim. Okuyorum okuyorum fakat okunulanlar sanki bir yere varmıyor (durum öyküsü ne demek biliyorum). Yazarın kalemi kötü değil, okumaya her başladığım hikâyede dur bakalım ne olacak hissi hep var, okuyucusunun ilgisini her öyküsünde çekmeyi başaran bir yazar var karşımızda amenna ama öykülerin genelinde ‘ulan acaba burada benim zekâ seviyemin, entelektüel birikimimin yetemediği bir şey mi var yoksa aman aman bir esprisi olmayan dümdüz orta kalitede bir öyküyle karşı karşıya mıyım’ hissine kapılmaktan kendimi alamadım. Aslında bu hikâyelerin her biriyle ilgili sohbet tadında bir video çekilse ve hangi öyküde ne anlatılmak istendiğine dair açıklamalar yapılsa izlemek isterim. Belki hikâyeler çok daha kıymetlidir de ben yeteri kadar kendimi verememişimdir okurken, bu da mümkün.

Uzun lafın kısası, okuyup okumamak size kalmış.
Şiddetle tavsiye ediyor muyum? Hayır.
Ama ben okuduğum için pişman mıyım? Ona da hayır. Hatta her şeye rağmen, yine de memnunum. Eğer çok ama çok muallakta kalırsanız şu videoyu izlemenizi şiddetle tavsiye edebilirim:
?si=3_haaIeRPPH8FYLi

İyi okumalar veya iyi seyirler.



***Eğer ‘Piyango’ öyküsünü sevdiyseniz, 1973 yapımı ‘The Wicker Man’ (Hasır Adam) filmini de şiddetle tavsiye ediyorum.
Piyango ve Diğer Öyküler
Shirley Jackson - Siren Yayınları - 2020
235
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
23g
Kitabı okumaya başlarken en ufak bir üşüme belirtisi bile göstermiyordum ama şimdi kitabı bitirdikten sonra, sanki kanım çekilmiş, sanki birisi ensemden içeri buz parçaları bırakmış da beni bir şokla dondurmuş gibi hissediyorum.
Beyninize çivi çakarmışçasına sizi sarsan bir şey okumak istemiyorsanız bu kitaptan uzak durun.
Kızıl Kahkaha
Leonid Andreyev - İş Bankası Kültür Yayınları - 2024
252
#Hukuk - @callmeishmael
İnceleme
23g
“Eğer okuduğumuz kitap bizi, kafamızın ortasına inen bir yumruk gibi sarsmıyorsa niye boşuna okuyalım ki,” demiş Franz Kafka, doğru da söylemiş. Kitap dediğin, insanın kafasına indirilmiş bir darbe hissiyatı vermeli. İşte bu kitap da öyle, kafama inmiş bir yumruk hissiyatı yarattı bende. Apansız yediği yumruğun etkisiyle darmaduman olan boksörün sendeleyip de ringin orta yerine kapaklanması, kapaklandığı yerden de uzun süre kalkamaması gibi ben de zihnen epey vakittir kendime gelemiyorum, başımda sanki bir ağrı…

Ceza avukatlığı yapmış avukat Faruk Erem. Meslek hayatı boyunca yaşadığı birtakım anıları, kendisini derinden sarsan olayları kaleme almış bu kitapta. Her biri sanki birer Sabahattin Ali öyküsü. Kimisi varlığından dahi haberdar olunmayan Anadolu köylerindeki insanların, kimisi şehir hayatında her gün yanımızdan geçip giden onlarca yüzlerce insanın hazin yaşam öyküsü. Meğer hiç tahmin bile edemeyeceğimiz kimselerin de bizi derinden etkileyecek ne yaşamları varmış.

Kimisi bir cinayete kurban gider, kimisi en sevdiğini toprağa verir. Kimisi kan davası, toplum baskısı yüzünden cinayet işler, kimisi bam teline basıldığı için. Kitaptaki bazı olaylar bana yer yer Yaşar Kemal'in şu sözünü hatırlattı: “İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli.”
Bir Ceza Avukatının Anıları
Faruk Erem - LYKE KİTAP - 07.02.2020
288
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
23g
Sanki insanoğlunun özeti niteliğinde kaleme alınmış bir kitap.
Yazar insan dışı bir canlının, insanlaştığında ne kadar bozulabildiğini, ne kadar kirlenebildiğini ve buna alışmış olan bizim içimizde de ne kadar kötülüğün barındığını anlatmış. Epey başarılı bulduğum bir eser oldu.
Köpek Kalbi
Mihail Afanasyeviç Bulgakov - İş Bankası Kültür Yayınları - 2024
270
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
23g
Kitap birkaç saatte ya da bir-iki günde bitirilebilecek kısa bir roman ama mektup türünde yazılı. Ben kitabın kendisinden öyle aman aman etkilenmedim, notum ‘ehh, fena değildi’ olur. Ama kitabı bitirdikten sonra, Tunç Başaran'ın yönettiği 1989 yapımı filmi de izledim ve filmini çok beğendim. Hele Barış karakterini canlandıran o küçük oyuncu… Bu nasıl tatlılıktır:'). Kitabı okuyup okumamak size kalmış ama ben filmini izlemenizi öneririm.
Uçurtmayı Vurmasınlar
Feride Çiçekoğlu - Can Yayınları - 2023
1 271
@callmeishmael
İnceleme
25g
Bu dünyada Şvayklara da ihtiyaç var.
İlerledikçe saran ve okumaktan daha da keyif aldığım kitaplardan oldu. Başladıktan sonra epey bir süre romanın herhalde alelade bir şey olduğunu düşündüğüm için 880 sayfanın nasıl geçeceğini, umarım en kısa zamanda bitirebileceğimi düşünürken son sayfalara doğru, keşke daha fazlası olsaydı diye hayıflanmadan edemedim.

***

Çek yazar Yaroslav Haşek 1883 yılında Prag’da doğdu. Katıldığı I. Dünya Savaşı’ndan sonra Aslan Asker Şvayk’ın başından geçenleri altı ciltlik bir romanda anlatmayı planlamıştı ama yakalandığı tüberkülozdan ötürü 1923’ün üçüncü günü, 40 yaşında hayata gözlerini yumunca, kitabı da 4. cildin yarısında son bulmak zorunda kaldı. ﴾Haşek ölmeyip de romanını tamamlayabilseydi acaba nasıl bir şey çıkacaktı ortaya, kim bilir romanının sonunu nasıl yazacaktı… Bunu hiçbir zaman bilemeyeceğimizi düşündükçe içimi Şvayk'ın sinir bozucu fıkraları tadında bir hüzün kaplıyor.﴿

***

Önceleri, ahmaklığı heyet raporuyla tescillenince askerlikten muaf tutulur ama Dünya Savaşı çıkınca imparatorluğun ona bile ihtiyaç duyup da savaşa çağırmasıyla maceraları başlar Aslan Asker Şvayk’ın. İri cüssesi, yuvarlak göbeği, ağzında her daim sallanan piposu, tanıştıklarını hayrete düşüren; tıpkı bir çocuk gibi kendine has o masum yüz ifadesi ve keyifli, sancılı fark etmeksizin sürekli ama sürekli olarak her koşulda anlattığı kendisinin ya da bir tanıdığının başından geçen hikâyeleri ve fıkralarıyla, dünya edebiyatında kendine özgü bir yer edinebilmeyi başaran bir karakterdir Şvayk.

Yazar Haşek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun içerisindeki azınlıklardan Çek halkına mensup, tıpkı yarattığı karakteri Şvayk gibi. Devletin, kendilerine bakış açısını, hor görülüşlerini, adam yerine konmayışlarını, ülkenin ve özellikle kitap boyunca sıkça vurguladığı gibi ordunun baştan ayağa kokuşmuşluğunu Şvayk aracılığıyla mizahi bir üslupla okuyucusunun gözlerinin önüne seriyor anarşist yazar. Aslında Şvayk’ın gözünden gördüğümüz şeylerin, bir oranda, gerçek hayatında da en az Şvayk kadar alık olan Haşek’in başından geçenler ve dile getirmek istedikleri olduğunu görüyoruz.

Bu kitabı özellikle edebiyatın gücünü hafife alan, tek gerçeğin ‘tarih bilimi’ olduğu konusunda değişmez, katı bir inadı olan bazı tarihçi arkadaşlarıma önermek istiyorum. Çünkü kitap boyunca, imparatorluğun artık çürümüş neyi varsa anlatılan şeyler, bilimsel makalelerle/kitaplarla yazılıp milyonlara okutulsa bile şu roman kadar hiçbir veri, o okuyucuların belleğinde, ruhunda etkin ve uzun süreli yer etmeyecektir. Demem o ki okur, bu kitapta neler denildiğini bir gün elbette unutacaktır ama kitap boyunca anlatılan, imparatorluğun çürümüşlüğünün kokusunu ilelebet duyacaktır.
Umarım Şvayk’ın bir gün şöyle uzun soluklu bir dizisi, filmi de çekilir de izleriz.

*

Çek yazar Arnošt Lustig’in aktardığına göre Amerikan yazar Joseph Heller bir gün kendisine: Aslan Asker Şvayk’ı okumasaydım Madde 22’yi yazamazdım,” demiştir.

*

Her ne kadar ben kitabı beğendiysem ve öneriyorsam da şunu da demek gerekir ki bu kitabı herkesin beğeneceğini, seveceğini de zannetmiyorum. Çünkü herkese hitap ettiğini iddia edemem. Özellikle erkek goygoyu ve asker muhabbetleri bolca dönüyor. Sayfa sayısının uzunluğu ve harcayacağınız zaman da göz önüne alınınca, eğer içeriğini çok ama çok merak etmediyseniz, okuyacak yeni bir şeyler aradığınız uzak bir gelecekte okuyabilirsiniz; acelesi yok. Kitabın puanı içinse 10 üzerinden 6-7-8’lerde gitti geldi diyebilirim, ‘bu kitabın hakkı şudur’ diyebileceğim net bir puan veremiyorum.
Aslan Asker Şvayk
Jaroslav Haşek - Can Yayınları - 2023
330
#Edebiyat - @callmeishmael
İnceleme
25g
Düşmeyenler kazanmıyor, sadece daha uzun can çekişiyor.
Bu ufacık kitap, okuduğum süre boyunca bana kendi basit, aciz, muhtaç hayatlarımızı düşündürdü. Doğduk doğalı tek yaptığı tutunmaya çalışmaktan başka bir şey olmayan bizim gibileri anlatıyor.

~~~

Merkezde yer alan iki karakter, birbirinin karşısına tesadüfen çıkmış, tutunmaya çalışan iki farklı insan tipi… Biri, tüm çektiklerine rağmen pedalları çevirmek için elinden geleni yapıyor “her şeye rağmen”; öbürü ise artık tutunmaya çalışmaktan yorulmuş, sadece acı çekiyor ve tek arzusu çektiği acıların artık son bulması.
Okuyan herkes kendini bir karaktere daha yakın hissetmiştir elbet. Benim tek diyebileceğimse, ilk kez bir kitapta, kendimi okuyormuşum gibi bir karakterle özdeşlik kurdum. Seni öyle iyi, öyle yürekten anlıyorum ki Gloria, çünkü kendimi bildim bileli aynı duyguları ben de hissediyorum. [Doğum günümde böyle bir kitaba rastlamış olmak da kaderin hüzünlü bir cilvesi olsa gerek. :') ]



Bu romanda, umut etmek var ama umudun kendisi yok; tükenmeye mecbur bedenlerle zaten çoktan tükenmiş ruhlar var. Bu sadece bir dans yarışması değil; bu, insanın içindeki umuda, insanlığa dair son kırıntıyı da un ufak eden bir zafer yalanı. Ve en korkuncu da kimse kimseyi bu sahneden itmiyor. Kendi kendine çöküyorsun. Herkesin gözü önünde, alkışlar eşliğinde yok olup gidiyorsun.



Belki de hepimiz o pistteyizdir, düşene kadar…
Atları da Vururlar...
Horace Mccoy - Scala Yayıncılık - 2021
295
@callmeishmael
İnceleme
25g
“Ey insanlar! Kimse yardım etmeyecek mi bana?“
Şöyle kendisi ufak ama etkisi dağlar gibi kitaplara hayranım. Bazı kitapların yüzlerce sayfada anlatmak istediğini Bulgakov elli sayfada okuyanının iliklerine kadar hissettirmeyi başarmış.

Platon (Eflatun)’un Devlet kitabında dendiği gibi: “İnsanlar acı duyarken en hoş buldukları şey zevk değil, acının dinmesidir.”

İnsanın bir şeye bağımlılığını –raydan çıkan trenin sonunda paramparça olmasına benzer şekilde yoldan çıkmasını– esas sağlayan, çoğu zaman zevk alma isteği değil, artık karşı konulamaz noktaya gelmiş olan duyduğu acısına karşı çare gereksinimidir. Kitapta da fiziksel acısından kaçınmak isterken her gün her gün daha da bataklığa saplanan bir adamın hikâyesini okuyoruz.

Gördüğüm kadarıyla bazı kimseleri neredeyse hiç etkilememiş kitap. Fakat bence fiziksel acı, hele de uzun süre sağlık problemleriyle birlikte uzun acılar çekmiş birinin bu kitaptan etkilenmeme şansı yok.

***

Tabii ki şurada burada yazılıp çizilenlere baktığımızda, çoğunlukla psikolojik acıdan hep daha çok bahsedilir ancak bedensel acı, hele de sonlanmak bilmeyen acı, insana ölümü bile bir çare, bir kurtuluş, bir huzur olarak gösterebilir.
Keşke sağlık, hiç bozulmayan ve değerini, varlığının mutluluğunu bir an bile unutmadığımız bir şey olsa.
Morfin
Mihail Afanasyeviç Bulgakov - Can Yayınları - 2022
244