Olmuş o kadar halk-ı cihan mekirde üstâd Kim sabıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş Nabî İnsanlar hile ve üçkâğıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş Gam çekme hakikatte eğer arif isen Farz eyle ki el'an yine âlem yoğ imiş
Bu kıta şöyle demekti ve tam da onu özetliyordu:
"Ey gönül! Hele şu dünyada adam gibi bir adam yokmuş. Var ise de gönülden anlayan bir sırdaş bulunmuyormuş. Eğer bilge isen, şu dünya için asla gam çekme ve tut ki dünya diye bir şey de zaten yok imiş."
Tanıklık etmeye başladıktan sonra bilinmezleri bilmek, çözülmezleri çözmek ve aşılmazları aşmak için onca azgın çabalamanın içinde hep kendilerinden farklı biri olarak yaşamanın ağır yükünü onlardan almış gibiydim.
Aşka methiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken bizzat âşık olanlar ayıplanıyor. İşte bu yüzden, aşk ile melâmet(kınanmışlık) eski bir Şark töresidir.
Kays, evet aklını yitirmiş, adı Mecnûn'a, Çılgın'a çıkmıştı ama dünyaya ün salmıştı. Bir delilik idi ki onunkisi, binlerce akıllılığa bedel. Çıldırmıştı ama çağlar boyu bütün akıllılar bu çılgınlığı kıskandılar.
Olgunlaşmak acılarla oluyordu çoğunlukla. Kaldı ki, Leylâ'dan ayrılırken bağrıma aşk yazılsın diyen ben idim ve dualarım kabul olmuş, bir şair eline düşmüştüm.
Kârbân-ı râh-ı tecrîdiz hatar havfın çekip Gâh Mecnûn gâh ben devr ile nevbet bekleriz. (Fuzûlî)
Mecnûn ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yolkesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben, sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutuyoruz.
".. ona neden Muhteşem Süleyman denildiğini kolayca anlayabilirlerdi. Bu adam eski Roma ilâhlarıyla savaşmak için yaratılmış gibiydi. Girdiği kapının iki yanındaki tunç topların üç kantarlık taş gülleleri onun elinde bir topuz olabilirdi ancak."