“İnsanlar yalnız doğar, yalnız ölür ama arada bir yerlerde bir dostluk kurabilirlerse dünya biraz daha katlanılır hale gelir.”
Steinbeck’in “Fareler ve İnsanlar”ı, büyük buhran döneminde Amerika’nın kırsalında geçen, sade ama derin bir hikaye. Hikayenin merkezinde iki mevsimlik tarım işçisi var.George ve Lennie. George zeki ama fakir bir adam.. Lennie ise koca cüsseli, zihinsel engelli, çocuk gibi saf bir karakter. Birbirlerine tutunarak, bir gün kendi toprağında yaşama hayaliyle oradan oraya iş ararlar.
Kitabın en çarpıcı yönlerinden biri, hayallerin ağırlığı altında ezilen insanların trajedisini sade bir dille anlatması. Lennie’nin “bir tavşan çiftliğimiz olacak mı George?” sorusu, sadece bir hayal değil, aynı zamanda umut, masumiyet ve kırılganlıkla dolu bir haykırış gibi. Ama dünya o kadar acımasız ki, bu hayalin gerçekleşmesi neredeyse imkansız.
Steinbeck, kelime oyunlarına kaçmadan, süssüz bir anlatımla karakterlerin ruh halini bize geçiriyor. George’un içindeki sorumluluk duygusu, Lennie’nin fiziksel gücüyle baş edemeyen zihni dünyası, yan karakterlerin yalnızlığı, çaresizliği ve öfkesi… Tüm bunlar, kitabı kısa ama etkileyici bir deneyim haline getirmiş.
Belki de en çok sarsan, insanın insana yetememesi. George’un Lennie’ye hem bir abi, hem bir baba, hem bir arkadaş gibi davranması… Ama sonunda kaderin acımasızlığına boyun eğmesi… İşte o final sahnesi, öyle sade ama öyle güçlü ki, insanın içinde bir boşluk bırakıyor.
Kısa ama unutulmaz bir kitap. Birlikte olmanın kıymetini, hayal kurmanın bedelini, ve yalnızlığın sessiz çığlığını anlatıyor. Ve belki de en çok, “Biz insanız ama bazen en çok fareler kadar bile güvende değiliz.”