Canan Tan bu kez, aşk’ın yanı sıra, ağırlıklı olarak organ nakli konusuna dokunduruyor kalemini.
Yaşamla ölümün kıyasıya savaştığı yol ayrımında geçen çarpıcı bir öykü. Yanı başınızda yaşanıyormuşçasına gerçek...
“Sen, gözlerinden ateşler saçarak, zehirli oklarını bana yöneltirken, ben sana aşık oldum Nehir...”
“Sen, tüm şatafatlı tanımlardan sıyrılıp en doğal halinle, yaramazlık yapan çocuklar gibi boynunu bükmüş, bağışlanmayı beklerken, ben sana aşık oldum Deniz...”
Yüreklere düşen ilk kıvılcımlar...
Sonsuza dek süreceğine inanılan aşk ve mutluluk...
Lise son sınıfta okuduğum, hala adını duyunca gözlerimin dolduğu bir kitap.
Canan Tan, bu kez kalbimize çok tanıdık bir yara bırakmış kitapta.. Aşk, dostluk, beklentiler ve hayatın değişmeyen gerçekleri… En Son Yürekler Ölür, bir tesadüf gibi başlayan ama derin yaralarla sonlanan bir aşk hikayesinin ötesinde,aslında hepimizin kendine sakladığı duygulara bir ayna.
Lale ve Mehmet’in yolları İzmir de kesişiyor. Kimi aşk için yeniden doğar, kimi ise yavaş yavaş ölür. Bu romanda en çok bunu hissettim.. Sevmek bazen yetmiyor. Sadakat, güven, dostluk dediğimiz şeyler kolayca kırılıyor. Ve en son ne ölür biliyor musunuz? Yürek… ama o da bir yere kadar.
Lale’nin duygusal dünyasında gezinirken çoğu zaman sustuğum yerlerde onun sesi oldum. Mehmet’te ise birçok “kararsız” insanın yüzünü gördüm. Romanda beni en çok etkileyen şey ise Canan Tan’ın duyguları gözümüzün önünde sanki sahne sahne yaşatması oldu. Her duygu gerçek, her yara sahici…