Yaşarken pek az idrak ettiğimiz halde pek çok seviniriz. Sevinçten biraz genişçe bahsetmemin sebebi, onun hata yapmaya elverişli oluşundadır. Halini müdrik insan hata yapmaz.
Bir balığın çıplak olduğunu kimse düşünmez. Zaten balıkların güneşlendiği ya da banyo yaptığı da görülmemiştir. Balığın zayıf bedeni su içinde bize kavi gelir ama. Su ise nedir?
Instagram'a atmalık bir fotoğraf çektirsinler. Sizin gibi ezik değiliz, bakın ne güzel tadını çıkarıyoruz yaşamanın. "Çık, katıl!" diye dayattıkları hayatın ta kendisi.
Şiirin imkânları aynı zamanda onun zorunluluklarıdır da. İmkân, çünkü insanoğluna zenginlik kazandırıyor her gerçek şey. Zorunluluk, çünkü şiirde bu zenginliği bulmadığımız zaman damağımıza kötü bir tat dokunmuş olur, yoksullaşırız.
Kitap bir oturuşta okunabilecek incelikte görünebilir ama cümlelerin sizi götürdüğü derinlik ve kendinizi sorgulama durumu buna biraz engel oluyor.
Alman filozofun kırk beş maddelik hayat kuralı avcumuza sihirli bir anahtar bırakmıyor, bize mutlu olmanın zor değil aynı zamanda imkânsız olduğunu söylüyor. İmkânsız bir şey için çabalamaktan ziyade anı yaşamanın, sağlığın ve neşenin mühim olduğunu hatırlatıyor. En çok dikkatimi çeken bize hayal gücünü dizginlemekten ve özkısıtlamadan bahsediyor olması oldu.
Kitabın en sevdiğim cümlelerinden: “Sağlık olduğunda her şey bir zevk kaynağıdır. Bu nedenle sağlıklı bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur.” s.44
Bu kitap bana bir hedef tahtasına tutturulmuş mutluluğu vurmaya çalışan bir ok gibi hissettirdi. Oku atan el de yabancı değil tabii..
Hayat planlarımızda en sık, hatta neredeyse zorunlu olarak dikkate almadığımız ve hiç hesaba katmadığımız şey, zamanın bizzat bizde meydana getirdiği değişimlerdir.
Yani bizi asıl hedefimize yaklaştırdığı umuduyla her an koşullar dairesinde karar vermek zorunda kalırız. Böylece mevcut koşullar ve asıl niyetlerimiz, ayrı yönlere doğru çekilen iki farklı kuvvetle karşılaştırılabilir ve buradan ortaya çıkan diyagonal, bizim hayatımızdır.
Sonuç olarak aptallıkların en büyüğü, sağlığını feda etmektir, her ne için olursa olsun: İş için, eğitim için, şöhret için, terfi için, şehvet ve anlık zevkler için. Tersine: Ne var ne yoksa, her zaman sağlığın ardından gelmelidir.
--Rahatlık ve güvenlik, yaşlılığın asıl ihtiyaçlarıdır: Yaşlılıkta bu yüzden her şeyden önce para sevilir-- eksilen güçlerin yerine. Yanı sıra aşkın zevklerinin yerine yemek yemenin zevkleri geçer. Görme, seyahat etme ve öğrenme ihtiyacının yerini öğretme ve konuşma ihtiyacı alır. Fakat çalışma, müzik, hatta tiyatro sevgisini koruması yaşlı insan için bir mutluluktur.
Hayatın ilk yarısını, ikincisinin yanında pek çok avantaja sahip olsa da, talihsiz kılan şey, hayatta muhakkak karşılaşacağı varsayımından hareketle mutluluk arayışına çıkmaktır. Durmaksızın kırılan umudun ve memnuniyetsizliğin kaynağı budur.
Demek oluyor ki soyutlayabilmeliyiz, her meseleyi ona ait olan zamanda düşünmeli,yerine getirmeli, tadını çıkarmalı, ona katlanmalı, diğer her şeyle ilgili olarak endişelenmeyi bir kenara bırakmalıyız - adeta düşüncelerimizin çekmeceleri olmalıdır ki birini açtığımızda diğerlerini kapayalım.
o halde mutluluğumuzun sahnesi, mevcut andır. Bununla birlikte bu mevcut an, her an geçmişe dönüşür ve o zaman da sanki hiç olmamış gibi önemsizleşir. Peki ama mutluluğumuzun yeri neresidir?
Kesin olmayan ya da belirsiz sıkıntıların bütün hayatımızın huzurunu kaçırmaması için bunları ya hiç olmayacakmış ya da kesinlikle şimdi olmayacakmış gibi görmeye kendimizi alıştırmamız gerekir.
Şu halde diğer her şeyin yerini alabilecek ama başka hiçbir şeyin onun yerini alamayacağı bir servetse, o zaman bu serveti edinmeyi başka her şeyin üzerinde tutmamız gerekir.
Oysa insan neşeliyse genç, yaşlı, fakir, zengin olup olmadığının önemi yoktur: Mutludur. -Bu nedenle, ne zaman olursa olsun, neşeye kapı açmalıyız. Zira neşe asla uygunsuz bir zamanda gelmez.