Anasayfada gösterilen en çok alıntı yapan ve inceleme yapan üye listeleri artık tüm zamanlar içerisinde değil. Sadece son 30 gün içerisinde yapanlar olacak şekilde güncellendi.
Evladım Sana Diyorum Rize okuma grubu olarak Kasım ayında "Bahçivan ve Ölüm" kitabını inceledik. Hemen hemen hepimizin yarası, kaybı ve yası vardı. Yer yer hüzünlensek de yazarın sırtımızı sıvazlayan sözleriyle motive olduk...
Kitabın 30 sayfasına kadar yazarı kadın zannediyordum. Uygulamaya kitabı ve yazarı eklediğimde yazarın erkek olduğunu anladım. Duyguları, babasıyla olan ilişkisi ve bağı bunu bana hissettirmişti.
Kapaktaki baston babasının bastonu, soğan tohumu görseli ise yeniden doğmayı ifade ediyor. Bahçıvanın gözünde ölüm bir "son" değil, toprağın altındaki sessiz bir hazırlık gibiydi. Tıpkı toprağa gömülen bir soğanın baharda filizlenmesine benziyordu. Yaşam dıştan bir kabuk gibidir; içinde katmanlar ve bir öz taşır. Ölüm ise toprağın altına geçiştir, tıpkı bir soğanın karanlığa gömülmesi gibi, fakat dönüşümsüz değildir. Kitapta geçen semboller, bölümün ruhuna uygun olarak "ölüm = çürüme değil, dönüşüm" düşüncesini destekliyor.
Kaybı olan ya da olmayan herkesin bu kitabı okumasını öneriyorum.
Bazen düşünüyorum da acı, en somut fiziksel acı, dünyadan ayrılmamızı kolaylaştırmak için gönderilmiş olmalı. O korku dolu saatlerde en korkunç olayı düşünmemek için.
e-kitap hiç denemedim. sesli kitap dinledim bir kaç kere. Elime aldığım kitabın verdiği his çok başka, duygusal bir bağ kuruyorum onunla. Ve o kitap çok şanslı... Çünkü onu bekleyen bir sürü kitap dostu var kitaplığımda.
"Gün Doğmadan Neler Batmaz" 13 öyküden oluşan 104 sayfalık mizah yüklü bir kitap. Kapak tasarımı özenle seçilmiş. Kalabalığın içinde yalnızlığı simgeleyen bir çalışma diye düşündüm önce. Karanlığı kendi ışığıyla aydınlatan insanları anımsattı sonra. Yaşattığı her iki hissi de sevdim. Çünkü sayfalar ilerledikçe, öykülerle bir bütünlük sağladığını gördüm görselin. "Dur Şurayı da Sileyim" başlıklı öykünün ilk sırada yer alması, ustaca verilmiş bir karar olmalı. Hem yazarın kalemi hakkında ipucu veriyor okura hem de diğer öyküleri okumak için güçlü bir merak uyandırıyor. Karaketlerin çoğu erkek ağızdan anlatılmış. Bu bende yazarın, kalemini özgürce kullanmak istediği düşüncesini doğurdu. Her ne kadar sayfalar arasında kahkaha atarken bulsam da kendimi, her güldüren hikâyenin hüzünlü bir geçmişi olduğuna inanıyorum. Saffet'in zaman içerisinde Nusret'e dönüşüm hikâyesi, çayımı yudumlarken gözlerimin duvarda örümcek ağı aramasına neden oldu. Peki, eşinin zamazingolu ayağıyla Raşit'i parmağının ucunda oynatmasına ne demeli... Sanço ve diğer bütün karakterler mahallemizde, akrabalarımızda hatta evimize kadar yakın ve tanıdık hissettirdi. Sevgili Neşe hanımın ne kadar iyi bir gözlemci olduğu karakterlere yüklediği özelliklerden anlaşılabiliyor. Hissettirmeden mesaj veriyor çoğu zaman ve ters köşe yapıp okuru şaşırtmayı başarıyor. Kaleminin özgünlüğü, samimi ve keyifli anlatım tarzıyla Türk Edebiyatına sağladığı katkı için kendimi bir okur olarak şanslı görüyorum. Sanırım ne yazsa okur, ne anlatsa dinlerim ❤