bu kitabın ilgi çekici konusu, savaşa itilmiş, söndürülmüş halkın imkansızlıklarla, zorla itildikleri bir savaşa Galip gelmeye çalışmalarını anlatmakta. halkını yönetemeyen, önemli devlet işlerini man...
Herkes için mevsimlerden yazken; Bora için kış gibiydi. Sonra; yaka yaka sonunda yanmış ve bitmiş bir kibrit çöpü gibi kalmıştı ortada. Eve gelmiş, bir de bakmış ki kapıda bir misafir ve Bora’yı görünce mutlu olmuş. Koşup sarılsın diye kollarını açmış, onu bekliyordu. Gerçekten de koşup sarılmalı mıydı ölüme? Yoksa kafa tutup yollamalı mıydı onu geri, geldiği çöplüğe? Bora kendini yarım zannediyordu ve gelip başkasının onu tamamlamasını bekliyordu. Çünkü o zaman kral olabileceğine inanıyordu. Aynadaki kendini köle zannedip; kendini köle olmaktan kurtarmak istiyordu. Oysa şimdi, girdiği en büyük savaş- ları zaferlerle bitirmeye çalışan basit bir askerdi o. Fakat bir zamanlar Bora, kral olamamış ve saraydan atılmış kötü bir prensti. O kadar kibirli, vicdansız, şerefsiz, gurursuz ve bilgisizdi ki halkı yönetemedi. Önemli devlet işlerini man- tıklı yollarla halledemedi, adaleti sağlayamadı. Özgürlük yavaş yavaş kentin sessiz ve karanlık sokaklarında varlığını yitiriyordu. Ve zamanla varlığını gerçekten yitirmiş, özgür- lüğün sadece adı kalmıştı; bazı insanların günlüklerinde, bazı yazarların romanlarında, bazı şairlerin şiirlerinde, bazıinsanların anılarında. Artık özgürlük defterlerde, kitaplarda öylece kullanılan bir kavramdı. Ve bir gün halk onu yönet- meye, eğitip olgunlaştırmaya, gerçek bir savaşçı ve korkusuz bir kral yapmaya çalıştığında da güçlü olduğunu zannedip, kral olduğuna inanıp yerle bir etti içinde yaşadığı şehri.