Küçük bir kasabanın kenarındaki eski bir evde, Kadir, yalnızlığın sessizliğinde oturuyordu. Duvardaki saat, her tıkırtısıyla zamanın geçişini hatırlatıyordu. Dışarıda bahar rüzgârı hafifçe esiyor, ağaçların yaprakları dans ediyordu. Ama Kadir, bu güzellikleri görmek istemiyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı; dışarı çıkmak, insanlarla bir araya gelmek ona zor geliyordu.
Bir gün, en yakın arkadaşı Ali, kapısını çaldı. Kadir, kapıyı açtığında Ali’nin yüzündeki neşeyi gördü.
“Gel, biraz dışarı çıkalım,” dedi Ali, heyecanla. “Hava çok güzel, yürüyüş yaparız.”
Kadir, derin bir nefes aldı. “Demeyin, memnunum evimde. Git, çık, gez demeyin işte. İçimden gelmiyor,” dedi, sesi hafif titreyerek.
Ali, Kadir’in gözlerindeki karamsarlığı fark etti. “Ama Kadir, dışarıda hayat var. İnsanlar, renkler… Hepsi seni bekliyor. Acı olsa da, umutlar solsa da memnun olamazsın ki böyle.”
Kadir, başını eğdi. “Demeyin işte, içimden gelmiyor. Bazen yalnızlık, insanın en iyi arkadaşı oluyor. Ben böyleyim. Memnunum ben böyle.”
Ali, Kadir’in yanına oturdu. “Ama bu yalnızlık seni yavaşça tüketiyor. Biliyor musun? Hayat, dışarıda seni bekliyor. Belki de bir gün, o kapıyı açıp dışarı çıkmak isteyeceksin.”
Kadir, gözlerini kapattı. “Belki de… Ama şu an, bu karanlıkta kalmak istiyorum. İçimdeki boşluğu hissetmek… Bazen acı bile bir tür huzur veriyor.”
Ali, Kadir’in elini tuttu. “Ama acı, seni daha fazla hapseder. Dışarıda umut var, dostluk var. Gel, bir adım at. Belki de o adım, hayatının en güzel anı olacak.”
Kadir, derin bir nefes aldı. “Bilmiyorum, Ali. Ama belki de bir gün… Bir gün o kapıyı açıp dışarı çıkacağım. Ama şu an, içimdeki sessizliği seviyorum.”
Ali, Kadir’in gözlerine baktı. “O zaman, ben buradayım. Ne zaman hazırsan, o kapıyı açmaya ben de hazırım.”
Kadir, gülümsedi. “Teşekkür ederim, dostum. Belki de bir gün… belki de bir gün.”
Ve o an, Kadir’in içindeki karanlık, Ali’nin dostluğu ile biraz daha aydınlandı. Ama o gün, hala kapının ardında kalmayı seçti.**Başka Bir Dünya**
Gün batarken, evin içinde bir sessizlik hâkimdi. Kadir, pencereden dışarı bakarken, aklında bir sürü düşünce dolaşıyordu. Gözleri, ufukta kaybolan güne takılı kalmıştı. İçinde bir huzursuzluk vardı ama bunu kimseyle paylaşmak istemiyordu. Annesi, odaya girdiğinde, Kadir’in dalgınlığını fark etti.
“Evde oturmak sana iyi gelmiyor, Kadir. Dışarı çık, biraz gez. Arkadaşların seni bekliyor,” dedi annesi, endişeli bir ses tonuyla.
Kadir, başını salladı. “Demeyin, içimden gelmiyor işte. Memnunum ben böyle,” diye yanıtladı. Annesi, onun bu haline alışkındı ama yine de üzülüyordu.
“Acı olsa da memnunum, umutlar solsa da memnunum,” diye mırıldandı Kadir, kendi kendine. Annesi, bu sözlerin anlamını biliyordu ama Kadir’in ruh halini değiştirmek için ne yapacağını bilemiyordu.
Bir akşam, Kadir’in en yakın arkadaşı Ali, kapısını çaldı. “Kadir, hadi dışarı çıkalım! Biraz hava al, belki kendini daha iyi hissedersin,” dedi heyecanla.
Kadir, kapının arkasında durdu. “Demeyin işte, içimden gelmiyor. Ben böyleyim,” dedi. Ali, Kadir’in bu haline alışkındı ama yine de pes etmek istemiyordu.
“Biraz gezmek, belki yeni bir şeyler görmek iyi gelir. Hayat sadece dört duvar arasında geçmiyor,” dedi Ali, ısrarla.
Kadir, derin bir nefes aldı. “Belki de haklısın ama ben bu karanlıkta kaybolmuş gibiyim. Dışarıda ne var ki?” dedi.
Ali, Kadir’in gözlerine baktı. “Hayat, karanlık ve aydınlıkla dolu. Ama sen karanlığa hapsolmuşsun. Gel, birlikte aydınlığa çıkalım,” dedi.
Kadir, bir an tereddüt etti ama sonunda kapıyı açtı. “Tamam, gidelim. Ama bil ki içimden gelmiyor,” dedi.
İkisi dışarı çıktığında, gece karanlığı her yeri sarmıştı. Yıldızlar gökyüzünde parlıyordu ama Kadir’in içindeki karanlık, yıldızların ışığını bile söndürebiliyordu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, bir parkta oturdular. Ali, Kadir’e dönerek, “Biliyor musun, bazen hayatın acımasız olduğunu düşünüyorum. Ama yine de umut var,” dedi.
Kadir, gülümsedi. “Umutlarım solsa da memnunum, Ali. Ama bu karanlık beni yavaşça tüketiyor,” dedi.
O an, her ikisi de hayatın geçiciliğini düşündü. Gözlerinin önünde, karanlık bir gelecek belirmeye başladı. Kadir, içindeki karanlığın bir gün hepsini yutacağını biliyordu. Ve o gece, yıldızlar birer birer sönerken, Kadir ve Ali’nin hayatları da yavaşça sona erdi.**Başka Bir Dünyada**
Küçük bir kasabanın kenarındaki eski bir evde, Kadir, yalnızlığın sessizliğinde oturuyordu. Duvardaki saat, her tıkırtısıyla zamanın geçişini hatırlatıyordu. Dışarıda bahar rüzgârı hafifçe esiyor, ağaçların yaprakları dans ediyordu. Ama Kadir, bu güzellikleri görmek istemiyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı; dışarı çıkmak, insanlarla bir araya gelmek ona zor geliyordu.
Bir gün, en yakın arkadaşı Ali, kapısını çaldı. Kadir, kapıyı açtığında Ali’nin yüzündeki neşeyi gördü.
“Gel, biraz dışarı çıkalım,” dedi Ali, heyecanla. “Hava çok güzel, yürüyüş yaparız.”
Kadir, derin bir nefes aldı. “Demeyin, memnunum evimde. Git, çık, gez demeyin işte. İçimden gelmiyor,” dedi, sesi hafif titreyerek.
Ali, Kadir’in gözlerindeki karamsarlığı fark etti. “Ama Kadir, dışarıda hayat var. İnsanlar, renkler… Hepsi seni bekliyor. Acı olsa da, umutlar solsa da memnun olamazsın ki böyle.”
Kadir, başını eğdi. “Demeyin işte, içimden gelmiyor. Bazen yalnızlık, insanın en iyi arkadaşı oluyor. Ben böyleyim. Memnunum ben böyle.”
Ali, Kadir’in yanına oturdu. “Ama bu yalnızlık seni yavaşça tüketiyor. Biliyor musun? Hayat, dışarıda seni bekliyor. Belki de bir gün, o kapıyı açıp dışarı çıkmak isteyeceksin.”
Kadir, gözlerini kapattı. “Belki de… Ama şu an, bu karanlıkta kalmak istiyorum. İçimdeki boşluğu hissetmek… Bazen acı bile bir tür huzur veriyor.”
Ali, Kadir’in elini tuttu. “Ama acı, seni daha fazla hapseder. Dışarıda umut var, dostluk var. Gel, bir adım at. Belki de o adım, hayatının en güzel anı olacak.”
Kadir, derin bir nefes aldı. “Bilmiyorum, Ali. Ama belki de bir gün… Bir gün o kapıyı açıp dışarı çıkacağım. Ama şu an, içimdeki sessizliği seviyorum.”
Ali, Kadir’in gözlerine baktı. “O zaman, ben buradayım. Ne zaman hazırsan, o kapıyı açmaya ben de hazırım.”
Kadir, gülümsedi. “Teşekkür ederim, dostum. Belki de bir gün… belki de bir gün.”
Ve o an, Kadir’in içindeki karanlık, Ali’nin dostluğu ile biraz daha aydınlandı. Ama o gün, hala kapının ardında kalmayı seçti.**Başka Bir Dünya**
Gün batarken, evin içinde bir sessizlik hâkimdi. Kadir, pencereden dışarı bakarken, aklında bir sürü düşünce dolaşıyordu. Gözleri, ufukta kaybolan güne takılı kalmıştı. İçinde bir huzursuzluk vardı ama bunu kimseyle paylaşmak istemiyordu. Annesi, odaya girdiğinde, Kadir’in dalgınlığını fark etti.
“Evde oturmak sana iyi gelmiyor, Kadir. Dışarı çık, biraz gez. Arkadaşların seni bekliyor,” dedi annesi, endişeli bir ses tonuyla.
Kadir, başını salladı. “Demeyin, içimden gelmiyor işte. Memnunum ben böyle,” diye yanıtladı. Annesi, onun bu haline alışkındı ama yine de üzülüyordu.
“Acı olsa da memnunum, umutlar solsa da memnunum,” diye mırıldandı Kadir, kendi kendine. Annesi, bu sözlerin anlamını biliyordu ama Kadir’in ruh halini değiştirmek için ne yapacağını bilemiyordu.
Bir akşam, Kadir’in en yakın arkadaşı Ali, kapısını çaldı. “Kadir, hadi dışarı çıkalım! Biraz hava al, belki kendini daha iyi hissedersin,” dedi heyecanla.
Kadir, kapının arkasında durdu. “Demeyin işte, içimden gelmiyor. Ben böyleyim,” dedi. Ali, Kadir’in bu haline alışkındı ama yine de pes etmek istemiyordu.
“Biraz gezmek, belki yeni bir şeyler görmek iyi gelir. Hayat sadece dört duvar arasında geçmiyor,” dedi Ali, ısrarla.
Kadir, derin bir nefes aldı. “Belki de haklısın ama ben bu karanlıkta kaybolmuş gibiyim. Dışarıda ne var ki?” dedi.
Ali, Kadir’in gözlerine baktı. “Hayat, karanlık ve aydınlıkla dolu. Ama sen karanlığa hapsolmuşsun. Gel, birlikte aydınlığa çıkalım,” dedi.
Kadir, bir an tereddüt etti ama sonunda kapıyı açtı. “Tamam, gidelim. Ama bil ki içimden gelmiyor,” dedi.
İkisi dışarı çıktığında, gece karanlığı her yeri sarmıştı. Yıldızlar gökyüzünde parlıyordu ama Kadir’in içindeki karanlık, yıldızların ışığını bile söndürebiliyordu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, bir parkta oturdular. Ali, Kadir’e dönerek, “Biliyor musun, bazen hayatın acımasız olduğunu düşünüyorum. Ama yine de umut var,” dedi.
Kadir, gülümsedi. “Umutlarım solsa da memnunum, Ali. Ama bu karanlık beni yavaşça tüketiyor,” dedi.
O an, her ikisi de hayatın geçiciliğini düşündü. Gözlerinin önünde, karanlık bir gelecek belirmeye başladı. Kadir, içindeki karanlığın bir gün hepsini yutacağını biliyordu. Ve o gece, yıldızlar birer birer sönerken, Kadir ve Ali’nin hayatları da yavaşça sona erdi.