Zacharius Usta olağanüstü ince bir işçilikle ürettiği kusursuz saatlerle Cenevre şehrinin gururudur. Ünü İsviçre sınırlarını aşıp Fransa ve Almanya’ya kadar uzanmıştır. Saatçiliğin ilerleyen bilime ayak uydurmasıyla, Zacharius Usta da “saat maşası”nı icat eder. Bu icadının ardından kibir başını döndürür. Öyle ya, Tanrı sonsuzluğu yarattıysa, kendisi de zamanı yaratmıştır. Ancak günün birinde imal edip sattığı bütün saatlerin ortada görünür bir sebep olmaksızın birden durmasıyla, öfkeli müşteriler evinin kapısını aşındırmaya başlar. Bilimle manevi değerler arasındaki çatışma Jules Verne’in 1854 yılında yayımladığı bu fantastik öykünün ana temasıdır. Kibrine yenilip ölümsüzlüğün peşine düşen ve ruhunu kaybeden Zacharius Usta için çöküş kaçınılmazdır.
Okuduğum gönderilere dayanarak çoğu yorumda, kitabın dinin yolundan ayrılan yaşlı bir adamın yanlışa sapması ile ilgili olduğunu düşünülmüş. Fakat benim için anlatılmak istenenle, karakterin bana sunduğu izlenim bambaşka oldu.
Tabii ki her okur için mesaj başka başka olabilir. Yoğun olarak hissettiğim tema ölüm korkusu ve hayatta kalma durumunda akla mantığa sığmayan büyü, doğaüstü güçler gibi şeylere kanabileceğimizdir. En savunmasız olduğumuz anlarda elbette ki karakterimizden ödün verip, sağlıklıyken sahip olduğumuz karakteri koruyamayabiliriz. Kitabı, dini değil de, bu bakış açısıyla okudum. Çok da beğendim. Akıcı ve kısa olmasın rağmen derinliği olan kitap arayanlara öneririm.
"Bir kilise iki asırda inşa ediliyor, bir ressam ömrü boyunca ancak bir iki tablo yapıyor, bir şair sadece tek bir seçkin eser meydana çıkarıyordu. Ama asırlar boyunca takdir edilecek şaheserlerdi bunlar."
"Hayat yapılan işlerin niceli ile ölçülürse, daha az yaşanıyor, ama daha iyi bir hayat sürülüyordu. Şaheserleri hayranlıkla seyretmenin yarattığı soylu duygular ruhu zenginleştiriyor, sanat arkadan atlı kovalıyormuş gibi yapılmıyordu."