Millet ve insanların tabiatının diğer varlıklarından ayıran en belirli husus tarihî varlıkların oluşumlarıdır.
İnsanoğlu "homo sapiens" (düşünen insan) ve "homo ekonomikus" (iktisadî insan) ayrıntılarını dili ile ifade etmek, dünya medeniyetinin en büyük icadı olan yazı ile değişiminin gerçekleştiği zamandan beri bir sosyal yaşamlara erişime girmiş, örf ve adetler sayesinde hayatına bir kez daha devam etmektedir.
O zamandan beri kaç bin yılın geçtiği bugün dahi belli değil.
Eski medeniyetlerin kökünü öldüğü yere göre Çin, Mezopotamya, Mısır, Girit, Fenike, Asus, Hitit, Arap'ta ve nihayet Hellen ve Roma'ya kadar aramak mümkün olmaya çalışmaktadır.
Bugün doğru olarak bilinen bir şey varsa o da günün anlamı ile uygarlığın Akdeniz kıyılarında yaşanan milletlerden başlamıştır.
Bunların başında da Yunan ve Roma gelir.
Yunanistan'da kültür ve eğitimin Homeros destanlarının temelinde kurulmuş olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir.
Yalnız Atina değil, bütün Hellen resimleri Homeros'un bir tür kutsal kitabı gibi her türlü saklanabilen özü diye benimsemişlerdir.
Hellen insanı, din olsun, politika ve askerlik olsun, gemicilik veya hekimlik olsun, Homeros'un destanlarına yönelik çeşitli bilgiler için baş vurur.
Eflatun'a göre Homeros Yunan dünyasında bütün inanışların babasıdır.
Homeros'a dünya yurttaşı dersek doğru olur.
Homeros'u İlyada ve Odysseia eserlerinde (M.Ö. 1000-800 senelerinde) insanoğlunun bir cemiyet olarak nasıl yaşadığını bize bildiren bir özgün olarak da kabul etmeniz gerekmektedir.
Homeros'un ve ondan sonra Eflatun, Aristoteles, Thukydidis, Herodot ve Ksenofon gibi filozof ve yazarların yazılarından cemiyetin kelimenin tam anlamıyla teşekkülünü (doğuşunu) ve insanların bir toplum olarak ilk senelerde baştakileri ile ve sonra kendi arzuları ile nasıl idare edilmek istediklerini ve takip ettikleri için hangi merhalelerden öğrenmiş olduklarını.
Bu merhalelerin ana hatlarını eski Yunan ve Roma medeniyetlerinden öğrenen uygarlık dünya tarihi olmadığından hiçbir şüphe duyulmamıştır.
Monarşi ile oligarşi vatan ile vatandaş arasındaki ilişkiler devlet idaresinde milletin rolü ve katılımının ve nihayet demokrasinin merkezi için halk tarafından bu yolda talep edilen haklar ve kabul edilen kurallar hakkında 25 asır önceki Hellen dünyasındaki koşullar Cumhuriyetimizin 50 yılı münasebetiyle sunmayı uygun bulabildim.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanın hak ve özgürlüklerinin sağlanması amacı ile Birleşmiş Milletler Genel Kurulu insan haklarının beyan edilmesini ilan ve kabul etmiştir.
Memleketimiz de bu teşekkülün bir üyesi olarak hem kendi gücü hem de devletin gücü için Atatürk'ün ilan ettiği "Yurtta sulh, cihanda sulh" ve "değeri süreklilik sulh isteyensak kitlelerin vaziyetinin, iyileştirici beynelmilel'in başarısı" göstergesi içinde, insan hak ve özgürlüklerine dayanan bir cumhuriyetin yerleşmesi için çaba göstermektedir.
Bugünkü anlayışla bu hak ve özgürlüklerin ve demokrasinin büyük bir kısmının ilk defa olarak temellerini koyan klasik Hellen medeniyetinden Aristo'nun, Eflatun'un, Sofokles'in eserlerinden birer küçük örnek ve bu arada Thucydidis'in tarih sistemlerinden Perikles'in Ağıt Nutku'nu, Cumhuriyetimizin kutladığımız "Ellinci Yılı" münasebetiyle küçük bir katkıda bulunmak üzere bir bereketli olarak Türk milletine sunmaktayım.
Aleksandros Hacopulos -Eski İstanbul milletvekili-
«Aristo»ya göre, Devletler belirli şartlar altında doğar. Milletlerin özelliklerini, iklim ve coğrafya şartları ile halkın yaşayış tarzı etkiler. Bu bakımdan dünyanın her yerinde milletIerin yönetim şekli, Eflatun'un dediği gibi aynı olamaz. Tersine, her milletin yönetim şekli, ahlak, mutluluk anlayışı ve görüşüne, hatta tabii kuvvetlerine dayanan ve bunlara uygun bir şekilde ilerleme imkanlarını sağlıyacak bir yolda olmalıdır. Aristo'ya göre Devlet, ahlaki nizamlar bütünüdür ve bu ahlaki nizamlarla da vatandaşların mutluluk ve fazileti sağlanmalıdır. Bunun gerçekleşebilmesi için teşekkül etmiş bir toplumun da mevcut olması lazımdır. İnsanoğlu da buna mütemayyildir.
Mafyalaşan ve yozlaşan bir anlayıştan medet umulması gibi.
İnsanlar bir şeyi zor kullanmak yoluyla elde etmeğe fırsat bulurlarsa ve buna bu suretle muvaffak olacaklarına emin iseler çoğu zaman adalet yollarını tercih etmezler. Kuvvetli olanlar, bu yolu tercih etmiyerek, güçsüzün insanlık haklarına saygı göstermek suretiyle adaletle hareket ederlerse takdir edilirler.
İnsanlar, amaçlarına ulaşmak için, kendilerine yardım eden eski düşmanlarını dost telakki ederler. Eski dostlarını da eğer bu amaçlarına yardım etmezlerse düşman sayarlar.
Seçkin insanların mezarı bütün yeryüzüdür, ve onlar yalnız kendi vatanlarındaki mezar taşlarında ve kitabelerde anılmakla kalmazlar, yabancı diyarda da onların yazısız anıları insanların zihinlerinde, eserlerinden de ebedi olarak yaşar.
Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığınnı en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin alanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde, tekrar etmesi; zeka ve anlama kudretini o eserler nisbetinde arttırrnası, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır. İşte tercüme faaliyetini, biz, bu bakırndan ehemmiyetli ve medeniyet davamız için rnüessir bellemekteyiz. Zekasının her cephesini bu türlü eserlerin her türlüsüne tevcih edebiimiş milletlerde düşüncenin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyat, bütün kütlenin ruhuna kadar işiiyen ve sinen bir tesire sahiptir. Bu tesirdeki fert ve cemiyet ittisali, zamanda ve mekanda bütün hudutları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir.
Tarih beşeri bir vak'adır. Savaş ve barış birbirine bağlı durumlar olmakla beraber, savaş, barış esnasında yapılan hazırlıklardan, barış ise savaşın sona ermesinden sonra, taraflarca gösterilen karşılıklı anlayıştan doğmaktadır. Tarihte, barış ve savaş birbirlerini izleyen durumlardır. Onlara sebep ve zemin teşkil eden de karşılıklı fena veya iyi niyetli anlayış ve davranışlardır.
«İnsan Vatanını sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, menfaatı Vatan sayesinde kaimdir.» «Milletim nev'i beşerdir Vatanım ruy'i zemin.» M.S. XIX. asır Namık Kemal
Ben inanıyorum ki: «Vatanın mutlu olması her vatandaşın teker teker mutluluğuna tercih edilir. Başarı içinde bulunan Vatan, daha fazla vatandaşların yararınadır. Şahsi işlerinde başarılı olan insanın, Vatanı felakete uğrarsa, kendisi de beraber sürüklenir. Fakat vatanı kurtulursa kendisi zorluklar içinde bulunsa bile, yine mutluluğa kavuşabilir. II. M.Ö. IV. asır - Periklis