Bazı aşklar unutarak değil, hatırlayarak biterdi belki de.
Zamanın bir tavuğun gagasında aktığı Arkanya, “yazmasaydım büyüyemezdim” diyen çocuklar, bir annenin kucağında hazla ve ölümle geçen çağlar, gırnatanın ezgisiyle durulan halaylar, fısıltıyla söylenen şarkılar, geceyi delip geçen kurşunlar, duvara asılı ölü fotoğrafları, havaya savrulan beyaz tülbentler ve kuruyan bir çiçeğin sessizliği...
Arkanya ile Paris arasında mekik dokuyan Onu Sevdiğim Zamanlar, aşka, barışa, yersiz yurtsuzluğa ve hatırlamanın acısına dokunaklı bir ağıt. Sesini sınırların olmadığı ve insanın insana merhem olduğu bir yerden yükseltiyor: Ey insan, neredesin?
Romanları pek çok dile çevrilen, sinemaya uyarlanan, ödüller alan Kemal Varol, edebi coğrafyasını Paris-Arkanya hattına taşıdığı, iç içe geçen iki hikâyeyle ilerleyen bu romanda insanları ayıran değil, ortaklaştıran yaraları; suskunluğu sınırsızlığa dönüştüren büyülü bir aşkı olağanüstü bir dille anlatıyor.
Onu Sevdiğim Zamanlar insanlığın eksik şarkısını yeniden hatırlatan eşsiz bir roman.
Bir bekçiden beni mezara götürmesini rica ettim. Çünkü tıpkı canlıların şehrinde olduğu gibi caddeleri, sokakları bulunan bu ölüler şehrinde rehbersiz yolunu bulmak imkânsızdı.
Tek isteğim uyumaktı. Çünkü eğer rüyaları saymasak, uyku tıpkı ölüm gibiydi; her şeyi silen, yaşadıklarımızı bir süreliğine de olsa sindirmemize yarayan bir unutma hali. Bazı uykular unutmanın diğer adıydı.
Cevdet Abim yanılıyordu. Çünkü hiçbir roman bütünüyle gerçeğe yaslanmazdı. Bir romanın böyle bir derdi olmazdı. Allah, yeryüzüne gönderdiği yalnız ve biçare kullarına, bu dar-ı dünyaya katlanma gücü versin diye kimine hayal gücü vermişti. Başka bir hayatın da olabileceğini, bir yerlerde başka bir ömrün sürdüğü fikriyle avunsunlar diye...