2016 Uluslararası Man Booker Ödüllü Vejetaryen`in yazarı Han Kang`dan Çocuk Geliyor.
18 Mayıs 1980 Gwangju Kore
Bak Coınğ Hi`ye 1979 yılında gerçekleştirilen suikastın ardından yeni iktidar yönetime geçmek üzere harekete geçti. Kore halkı demokrasinin daha fazla zarar görmesini istemiyordu, ülkenin dört bir yanında gençlerin başını çektiği protestolar başladı. Ordu iktidara el koydu. Amaçlarının öğrenci ve işçi eylemlerini bastırmak olduğunu söylediler. Silahsız eylemcilere ateş açıldı, işkence edildi, sayısız insan tutuklandı.Dokuz gün süren olaylar ardında binlerce yaralı ve hâlâ sayısı tam belirlenememiş yüzlerce ölü bıraktı. Olaylar Gwangju Ayaklanması ismiyle demokrasi tarihine geçti.
Han Kang, ölülerle, geride bıraktıkları yaşayan ölüler arasındaki ince çizgiden yazıyor. Alacakaranlık kuşağına korkusuzca dalıyor, adalet ve demokrasi tarihinin kanlı bir sayfasını, günümüzdeki yansımalarının ışığında evrensel bir hikayeye dönüştürüyor.
"Akıldan çıkarması güç bir anlatı."
- Observer
"Özgün, yoğun ve kışkırtıcı. Çok cesur. Çocuk Geliyor itirazını edebiyatla yapan bir yazarın şaheseri."
Yazarın ilk kez karşılaştığım bir anlatım tekniği var. Bu tarihe iz bırakan hikayeleri sürekli farklı şahıs zamirleri kullanarak bizimle buluşturması ilk başlarda soğuk duş etkisi yaratmadı diyemem. Ancak bu teknik, okuyucunun hikayeden asla kopmasına izin vermeyen türden. Yani bir yönüyle yazar için son derece arzu edilesi bir durum elbette. Hangi yazar okuyucusunun kitabın içinde kaybolmasını ya da odağının kaymasını ister. Dolayısıyla zekice buldum. Hikaye için ise ne söylesek yetersiz ve anlamsız kalır. Tarihte sesi duyulmamış, dört duvar arasında çaresizliği acıyı ve değersizliği derinden hissetmiş masum insanların ve hatta tüm canlıların ruhuna selam olsun.
Zulmün, travmanın direniş çığlığı ve hayatta kalma mücadelesini çarpıcı bir anlatımıyla yüreklere iz bırakan bir roman . Gwangju Katliamı, 1980 yılında Güney Kore’nin demokrasiye geçişinde travmatik ama dönüştürücü bir olay olarak kabul edilir. Yazar da bu romanın bu olay üzerinde edebiyat yoluyla anlatmış. Yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve uzun zamandır merak ettiğim bir eserdir. Beden, hafıza, suçluluk ve vicdan temalarını derinlemesine işliyor. Kitapta olaylar doğrudan anlatılmak yerine, birbirinden farklı karakterlerin gözünden, bölümler hâlinde aktarılmış. Bir öğrenci, bir editör, bir anne ve bir asker aracılığıyla olayların insani ve psikolojik boyutları gözler önüne seriliyor. Sanırım beni en çok etkileyen kısmı da bir anne olarak annenin evladına olan yürek burkan duyguları ve hasreti 🥺" Mutlaka okunması gereken bir başyapıt diyebilirim Kitapla kalın ✨📚
İnsanoğlu özünde acımasız bir varlık mıdır? Bizler sadece evrensel tecrübebeleri mi yaşıyoruz? Sadece yüce bir varlık olduğumuz yanılgısıyla yaşıyoruz hepsi bu; her an bir hiç olan böcek, hayvan, irin, iltihap kümesine dönüşebilir miyiz acaba? Hakarete uğrayıp, mahvedilip öldüıii lmek, tarihte defalarca kez tekrarlanan bütün bunlar insanoğlunun kaçınılmaz kaderi mi acaba?
İnsanlar öldüğünde havalanan minik kuş, yaşarken bedenlerinin neresindedir acaba? Kaşlarının çatında mı, kafasının üstünde mi yoksa kalbinde bir yerlerde mi?
Bazı anıların açtığı yaralar kapanmaz. Zaman geçtikçe anılar bulanıklaşmıyor aksine geriye bir tek o anı kalıyor ve diğer her şey yavaş yavaş yok oluyor.
İnsanlara inanmıyordu. Hiçbir yüz ifadesine, hiçbir gerçeğe, hiç bir hoş cümleye bile tamamen güvenmiyordu. Bir tek mütemadi şüpheler ve soğuk sorular içinde yaşamak zorunda olduğunu biliyordu.
Aşağılık bir yönü var yemek yemenin. Alışık olduğu aşağılanmışlıkla ölen insanları düşündü. Onlar artık ebediyen acıkmayacak çünkü hayatları yok. Fakat kendisinin bir hayatı vardı ve acıkmıştı.