Hamburg’lu genç gemi mühendisi Hans castorp, üç haftalığına kuzenini ziyarete gittiği bir İsviçre sanatoryumunda, kendisinin de tedaviye ihtiyacı olduğunu öğrenerek yedi yıl kalır. Bu süre içinde doktorlar ve hastalar dünyasını, Batı felsefesinin iki kutbunu, platonik bir aşk serüveninin sarhoşluğu içinde yaşayarak tanır. Sanatoryumda kaldığı süre içinde hastalık ve ölüm gibi deneyimlerin ötesinde hayatın mucizesini kavrayan castorp’un yalın ruhu bir değişim geçirir.
Thomas Mann, roman sanatının bütün incelikleriyle yarattığı, ironik bir üslupla sunduğu bu yapıtında, zaman, karşıt kültürler, aşk, hastalık, ölüm gibi evrensel temaları işliyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde çağın dünya sorunlarını, bir uygarlığın çöküşünü inceleyen, burjuva geleneğini ve ahlakını yer yer sertçe, ironik bir dille eleştiren Büyülü Dağ, çağa tutulan bir ayna.
“Dünya normalde insanların gereksinimlerini karşılayacak ve onların yaşam sevinçlerini onaylayacak biçimde kurulmuş kuşkusuz. Daha da ileriye gidip dünyanın doğal düzeninin, yani, yeryüzünün büyüklüğü, ekseni çevresinde ya da güneşin çevresinde dönme zamanını, gece gündüz ve mevsim dönüşümlerini, evrenin ritmini hesaba katıp, tümünün bizim gereksinimlerinize göre düzenlendiğini söylemeyeceğim. Bu çok basite indirgemek olur; ukalaca da. Filozoflar buna ereksel derler. Ama Tanrı’ya şükürler olsun ki, gereksinmelerimizle doğanın genel bağlamda temel gerçekleri uyum içinde. Tanrı’ya şükürler olsun diyorum çünkü bu, Tanrı’ya övgüler yağdırılacak bir şey…”