Babam omuzlarında tonlarca geçmiş taşıyan bir Atlas’tı. Şimdi, o aramızdan ayrılınca, tüm o geçmişin çatırdayarak üzerime usulca yıkıldığını, beni tüm öğle sonralarının arasına gömdüğünü hissediyorum. Çocukluğun sessizce yıkılıp dağılan öğle sonraları. Ve yardım için çağıracağım kimsem yok.
Şimdi aralık bahçesinde yürüyorum ve ilk terk edilmişlik izlerinin belirmeye başladığını fark ediyorum. Çam ağacının iğneleri verandada yuvarlanıyor, köşede birtakım eski yapraklar çürüyor (o buna asla izin vermezdi). Evsiz yaşayamayan sadece insanlar değildir, evler de insanları olmadan yaşayamaz.
Bu ataerkil enlemlerde derler ki, çocuklar ağlıyorsa korkacak bir şey yoktur, ama yetişkinler ağlıyorsa -o zaman vardır. Ya aynı anda hem çocuk hem yetişkinsen ve babanın ölmekte olduğunu daha yeni öğrenmişsen…
Bazen düşünüyorum da acı, en somut fiziksel acı, dünyadan ayrılmamızı kolaylaştırmak için gönderilmiş olmalı. O korku dolu saatlerde en korkunç olayı düşünmemek için.