Herkes bazen hayatla başa çıkmakta zorlanır. Zor şeylerle mücadele eden herkes çıldırmış olsaydı, bu tüm dünyanın çıldırdığı anlamına gelirdi. Farklı olmak ve bir şeyleri herkes gibi yapmamak sorun değil.
Şöyle yazmış Montaigne; mızmız dırdırcı insanlar hiç sevmem .Bu adamlar yaşamanın sevinçlerine yan çizer, dertlerine can atar dertlerle kaynaşırlar. Sinekler gibi cilalı pırıl pırıl yerlerde tutunamaz. Pürlü pürüzlü yerlere abanır orada rahat ederler ya da sülükler gibi kara kan içer,kanlı beslenirler.
Hocam az önce mutlu olmak hem haktır, hem de görevdir dediniz hak kısmı tamam da görev kısmını biraz daha açabilir misiniz?
Görevdir, çünkü insanın zorluklara kendisi hazır olduğu kadar çevresinde hazır tutması gerekir, az önce seneca’dan bahsetmiştik. Ne diyordu; hayat size bir anda en kötü şartları getirebilir bunlar karşısında da kendimizi bozmamamız lazım.
Espri yapmaktan çekinmek bir yana bir çok insan kendini ifade etmekten de çekiniyor. Bu bir dert hiç hatasız yaşayıp gitmeye çalışan çok kişi var ,başlarına iş almak istemedikleri için belli vasatı tutturup yola öyle devam etmek istiyorlar. İtiraf etmek gerekirse zaman zaman ben de bu yönde kararlar aldım. Neticede sormak istediğim şu: Hatasız yaşamaya çalışmak tamam ama buna yaşamak denir mi?
Evet okumak bir yetenektir ,çünkü merakla bağlantılıdır, daha önce de dediğimiz gibi merakın kendisi uyandırılabilir; harekete geçirilebilir ama açıktır ki esasen doğal bir yetenektir.
Tolstoy’a altmış yedi yaşında bisiklet sürmeyi öğreten, Kemal Sunal‘a 51 yaşında diploma aldıran hayatta. Sen bir şeylere geç mi kaldın? Bir daha düşün…
Ne kadar uygularsın bilmem ama sevginle güzelleşmeyen ve sana iyi gelmeyen insanlardan gitmen, seni kötü biri yapmaz.Bu iyilik yaptığın anlamına gelir,onlara da kendine de…
İşte böylece, bir zamanlar kudretlerine son yokmuş gibi görünen, yeryüzünden silinip gidecekleri akla bile gelmeyen bu devlerin şimdi sadece bataklıklarda tek tük kemikleri, müzelerde iskeletleri ve masallarda korkunç, fakat zararsız hatıraları kaldı. Çünkü hayatın durdurulmaz akışı bunu böyle istiyordu.
On kişi, on yürek, tek bir vatan için atan bir kalp oldular. Adlarını unuttular, geçmişlerini geride bıraktılar ama görevleriyle birlikte yeniden doğdular.
Herkes az çok duymuştur Harry Potter’ı; hem filmini hem de kitabını… Benim için çok sevdiğim bir filmdi. Daha çok küçükken, kuzenimle birlikte izlediğimiz ilk filmdi. İzlemeye başladığımda hikaye beni hemen içine çekmişti. Aynı zamanda kitap okumayı seven biri olarak, bu filmin kitap serisine dayandığını öğrendiğimde çok heyecanlandım. Filmle kitap aynı konuyu işlese de, kitabı okumak bana daha keyifli geldi.
Harry Potter, küçüklüğünden itibaren başından geçen olağanüstü olayları anlatan bir hikaye. Harry aslında bir sihirbaz ailesinin çocuğuymuş. Ancak anne ve babası hayatını kaybedince, üvey ailesiyle yaşamaya başlamış. Üvey ailesi ona pek iyi davranmıyormuş. Bir gün eve gelen gizemli bir mektupla, Harry’nin hayatı değişmiş. Bu mektupta Harry’nin bir sihirbaz olduğu ve Hogwarts adlı sihirbazlık okuluna davet edildiği yazıyormuş. Üvey ailesi mektubu hemen yırtmış, ama mektuplar her gün artarak gelmeye devam etmiş. Durumdan bunalan üvey ailesi başka bir yere taşınmış, fakat bu sefer Hogwarts’tan gelen bir görevli Harry’yi bizzat almaya gelmiş. Asıl macera da işte burada başlamış.
Heyecan verici ve aksiyon dolu bir seri. Sabahlara kadar okuduğumu bilirim. Herkese gönül rahatlığıyla tavsiye ederim. :)