Sosyal hayatın kanunları varsa, irade ve ahlâkımızın da kanunları vardır. Ahlâk kanunları, sosyal âlemde gördüğümüz haksızlıklara, adaletsizliklere ve sefaletlere doğru uzanmamızı, onlarla mücadele etmemizi emreder. Onların karşısında alâkasız kalmamıza müsaade etmez.
İslâm Medeniyeti diyorsak, bir de islam kültürü dememiz gerekir. İslâm kültürü, İslâm medeniyetinin bir unsurudur; belki öbür bir çok unsurunda kaynağı olan bir unsur. Irkların, gerek kültüre, gerek medeniyete katkısı, mizaç katkısıdır. Yoksa, tüm kültürü ırklara atfedip, medeniyeti ırklara ortak eserlere indirgemeye imkân yoktur. Bu, medeniyet kavramını daraltma, aşırı nesnelleştirme, dolayısıyla materyalize etmek olur.
Batı Afrika'da bir insanın gölgesine çivi çakmak veya bıçak batırmakla cinayet işlendiğine inanılıyordu. Zira onlarda hayal, modelin yerini tutmaktadır ve onun özelliklerine sahiptir.
Sezai Karakoç hafızasızlığı "iç deniz"e benzetir; hafızasız ve hatırasız iç denizlerden ummana çıkış yoktur çünkü; ufku daralmıştır, gelecek umudunu yitirmiştir dahası kokuşmaya başlamıştır. Kendi olmadan başka kültür ve medeniyetlerle ilişkiye geçilmez. Kendine güveni olmayanlar farklı olanlardan ya ürküp kaçar ya da kendine olan saygısını yitirip teslim olmayı yeğler.
Sinan gibi muhteşem bir insanlık birikimini anlayamayan, sahip çıkamayanların yarına söyleyecek bir sözlerinden, emanet edecekleri özgün bir eserlerinden söz edilebilir mi?
Edep ve haya sınırlarını zorlayan mütekebbir gökdelenler… Neleri kaybettik ve kaybettiklerimizin yerine neler konuldu? "Taş ve mana" bu soruya verilen cevapta gizli.