"Seni asarlarsa seni kaybedersem," diyorsun, "yaşayamam!"
Yaşarsın, karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı.
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise, bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya…
''Genç insanlar niye ölür? Niye ölünür?'' Şair ''Bilmiyorum''. Zorba ''O halde okumakta olduğun bu kitaplar ne işe yarıyor? Bu suale cevap veremiyorlarsa, sana ne anlatıyorlar?'' Şair: ''Senin gibi suallerine cevap bulamayan insanların acılarını anlatıyorlar''.
Artık ne mutlu ne de mutsuzum Her şey geçip gidiyor Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde "insan" dünyasında tek gerçek bu. Her şey geçip gidiyor.
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi Dilimizde akşamdan kalma bir küfür Salonlar piyasalar sanat sevicileri Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni Yakanda bir amonyak çiçeği Yalnızlığım benim sidikli kontesim Ne kadar rezil olursak o kadar iyi Can Yücel
Karanlik sözler yaziyorum hayatim hakkinda öyle yoruldum ki yoruldum dünyayi tanimaktan saçlarim çok yoruldu gençlik uykularimda acilar çekebilecek yasa geldigim zaman aciyla ugrasacak yerlerimi yok ettim. Ve simdi birçok sayfasini atlayarak bitirdigim kitabin basindan baslayabilirim.
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci… Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Dünyadaki varoluşunun hiçbir amacı yoktu; “insana ne gerek var?” sorusu yanıtsızdı; insan ve dünya için isteme eksikti; her büyük insan yazgısının ardında, nakarat olarak koca bir “Boşuna!” çınladı.
bak, palandöken daglarinda karlar erimiş teknelerde kol kola bahar sulara inmiş daglar için, sular için bana bir gül ver bir gül ver söküldügüm günler için
– Sabah uyandığınızda hiç gökyüzüne baktınız mı? Şafakta güneşin doğuşunu izlemek istemez misiniz? Günbatımında, güneşin kırmızısını ve sarısını artık daha fazla görmek istemiyor musunuz? Dolunaylı geceyi yeniden görmeyi istemez misiniz? Gözlerinizi kapatmak mı istiyorsunuz? Kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsunuz?
.Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn- cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.