Yüzüme bakma güzel kız, Kalbime bak sen benim. Yakışıklı gençler çok zaman taş yürekli olur, Öyle kalpler vardır ki sevmek, sevilmek nedir, bilmez. Güzel kız, çam ağacı Kayak gibi güzel değildir. Ama kışın yaprağı dökülmez. Ah! Neye yarar bunu söylemek? Çirkin olan yaşamasın, daha iyi. Güzel güzelden hoşlanır, Bahar kışı hiç sevmez. Güzellik yaman şeydir, Her şeye kadirdir o. Güzelliğin yarımı, eksikliği makul değildir. Karga yalnız gündüz uçar, Baykuş da gece dolaşır. Kuğu ise hem gece, hem gündüz uçar.
Belki de insan bu kadar yalnızken aslında ne düşündüğünü ve ne yapmak istediğini bilemiyor, beyninde neler olup bittiğini ancak kelimeler ağızdan çıkınca anlıyor.
İnsanlar bana güçlü olmak zorundasın diyor ve düşünüyorum olan her şeyde belki de güçlüyüm. Evet bu doğru sanırım güçlüyüm. Güçlü insanlar eğilmezler kırılırlar ve patlarlar.
Öyle gözler olur ki... Karanlığın uçsuz bucaksız ufkuna açılmış kadar ölçülemez, nerede biteceğini bilmenin mümkün olmadığı derinlikleri vardır, duyguları yutar...
Otizmli çocukların ebeveynleriyle görüştüğümde onlara her zaman şu tavsiyeyi veriyorum: Çocuğunuzu sakinleştirmek istiyorsanız, o an onun için orada olmalı, sevginizi sunmalı ve kucaklamalısınız.
Çoğu kişiye göre, bir nörobilimci olarak ben, çocuğuma diğer ebeveynlerden daha fazla yardım edebilirdim. Ama yanılıyorlardı. Kendimi onlardan daha aciz hissediyordum.
Sık sık anahtarlarınızı kaybettiğinizde en fazla alay konusu olabilirsiniz, ta ki bir gün evin yolunu unutma noktasına gelene kadar… İşte, bunlar ve bunlara benzeyen, gözle görülmeyen, fark edilmesi güç hastalıklar, bir bakıma en kötüleridir.
“Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir, ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir”
Kim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, tâ derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmişiz de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimiz ise hakikaten çok az.
İnsanlar birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına muhtaçtır. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, “ bir takım yabancılar beslemekti.”
Banker Zarifi’nin anı kitabında okuduğu sözleri hatırladı birden. ”Dünyanın hiçbir yerinde servetler, İstanbul’daki kadar çabuk el değiştirmez.” yazıyordu.
Devlet büyük bir ailedir. Onun bireyleri sizin küçük kardeşlerinizdir. Aşağı tabakanın kusurları, kısmen yukarı tabakanın duyarsızlığından ileri gelmektedir.
Ülke halkının büyük bir kısmının ,böyle kabalık ve bilgisizlik içinde kalmasına seyirci kalmak ayıptır. Uygarlık ışığıyla aydınlanan her bir kimsenin buna ilgisiz kalması cinayettir.
Masum kalbiyle bazen güldüğümüz bazen de ağladığımız ama her günü başka bir mücadele içinde geçirdiğimiz bu hayatta ne için var olduğumuzu düşünüyordu.