Kitap bende derin izler bırakan, kapağını kapattıktan sonra uzun süre düşündüren bir roman oldu. Zülfü Livaneli yine hem anlatımıyla hem de işlediği konularla beni etkiledi.
Hikayenin merkezinde Maya adında bir kadın var. Sıradan bir üniversite çalışanıyken, hayatı bir anda değişiyor. Almanya’dan gelen yaşlı profesör Max Wagner ile çıktığı yolculuk, onu sadece fiziksel olarak değil, içsel olarak da uzun bir serüvene sürüklüyor. Bu yolculukta hem kendi geçmişiyle yüzleşiyor hem de tarihin unutulmuş, görmezden gelinmiş bir sayfasını aralıyoruz: Struma faciası.
Roman boyunca en çok hissettiğim duygu “yüzleşme” oldu. Geçmişle, yapılan hatalarla, suskunlukla… Ve bu yüzleşmeyi hem bireylerin hem toplumların yaşaması gerektiğini düşündüm.
Zülfü Livaneli’nin sade ama güçlü anlatımı, İstanbul’un atmosferi, Boğaz’ın hüznü ve karakterlerin içsel dünyası o kadar gerçekçi ki, okurken zaman zaman durup düşündüğüm oldu. Hele ki sonlara doğru, bazı sahnelerde gözlerim dolmadan edemedim.
Bu kitap sadece bir aşk romanı değil. Aynı zamanda vicdan, tarih, kimlik ve insanlık üzerine yazılmış çarpıcı bir hikaye. Yaşanmış bir olaydan yola çıkarak bizi tarihle yüzleştiriyor ve bunu yaparken de duygu dünyamıza dokunuyor.
Eğer tarih kokan, ama aynı zamanda duygusal derinliği olan kitapları seviyorsanız, Serenad sizi fazlasıyla tatmin edecektir. Okuyun, okutun.