Jack London, Adem’den önce kitabında şaşılacak bir sanat olayından söz eder. Garip yaratıkların oluşturduğu kalabalık ormanlık arazide dolaşırken birisi yerden bir sopa alıp bir kütüğe vurmaya başlayınca orada hemencecik bir tür ritim uydurmuş olur bu eylemiyle. Dağınık kalabalık anlık ritme uyar ve ritim onlarda yumuşatıcı bir etki uyandırır. Kendilerini etkileyen ritmin tesiriyle hey-hey toplantılarını çoğaltan kalabalık, önceki yaşantılarının ”ne kadar amaçsız ne kadar başıboş” olduğunu anlamış olurlar. Ritim kaybolduğunda tekrar saçma sapan gürültülerine dönen kalabalık için ritim eşliğindeki bu hey-hey toplantıları ”yeni yeni doğmaya başlayan bir sanat” oluşmuştur artık.
1/2 Yaşam, büyüsünü kaybetti ve insan nesneleştirildi. İnsan ruhunun sığınağı doğa, çıkar uğruna tahrip edildi ve insan, gündelik yaşamın içinde sıradan bir tüketim aracına dönüşebilsin diye sanat onun yaşamından bile isteye kovuldu.
1/1 İçeriği boşaltılan bir dünyada yaşıyor olmanın sıkıntısıyla her geçen gün teknik aklın yetersizliğiyle daha yakından ve çok yüzleşiyoruz. Aydınlanma aklının kılavuzluğunda gelişip büyüyen dünya, organik yapısını yok ederek mekanikleşti.
1/4 İşte o gün bu gündür karıştırır erkekler de kadınlar da Güzel olan’la Çirkin olan’ı birbirine. Yine de Güzelliğin yüzüne bakınca üzerindeki giysiye aldanmadan, onu hemen tanıyanlar olduğu gibi Çirkin olan’ı yüzünden tanıyan ve altında gizlendiği örtülere kanmayan keskin görülü insanlar da vardır.
1/2 Bir süre sonra Çirkinlik, kumsala çıkmış ve Güzelliğin giysilerini giyinip kuşanarak kendi yoluna gitmiş. Neden sonra Güzellik de denizden çıkmış ve bulamamış bıraktığı yerde giysilerini…
1/1 Günlerden bir gün Güzellik’le Çirkinlik karşılaşıvermişler denizin kıyısında. Biri ötekine, ‘gel yüzelim denizde’ demiş. Ve bunlar üzerlerindekileri çıkarmış, başlamışlar suları kulaçlamaya.