Ekvator çizgisi gibi zahiri olan bir durumdur. Bu iki hal hem diyalektik bir ilişki içinde bulunur hem de insan varlığının paradoksal yönünü belirler. Öncelikle şunu söylemeliyim kitapta belirtilen yalnızlık kavramı “dışlanmış—anormal” olarak görülen yalnızlığı değil de, insanın kendi bireyselliğini aşan; evrensel ve ontolojik bir hakikati kasteden yalnızlığı ele almış.
Kimi zaman yalnızlık olumludur, besleyicidir; düşünmemiz öğrenmemiz için bize yer açar.Sırf tek başınalığı, yani bir başına olmayı kastetmiyorum, benliğin sınırlarının derinden farkında olmayı kastediyorum; doğru bağlamlarda bu onarıcı olabilir. (s.11) bu alıntı Carl Gustav’ın içe bakan kendini görür olgusunu akla getiriyor. Yalnızlığın bir boşluk değil de bir fırsat olduğu; kendimizle kaldığımızda hayatımıza yeni bir gözle bakma şansı yakalayabilleceğimizi nihayetinde bize kim olduğumuzu gösteren bir ayna gibidir yalnızlık.
Yalnız doğarsın.Yalnız ölürsün.İkisinin arasındaki boşluğun değeri güven ve sevgidir.İşte bu nedenle, geometrik bir ifadeyle daire birdir. Her şey sana ötekinden gelir.Ötekine ulaşabilmelisin.Ulaşamazsan. yalnızsındır.s.15 Nedir bu ötekilik kavramı; “öznenin hariçtekini itibarsızlaştırdığı noktaya erişebilmek” diyebilir miyiz? Kaçımız erişebildik bu noktaya ya da kaçımız eşikte kaldık düşündürücü.
JJ. Rousseau’nun Yalnız Gezerin Düşleri kitabını da okudum burada da“ yalnızlığımda; diğer insanlarla birlikte olmaktan daha mutluyum” anlayışını aklıma getirdi buradaki yalnızlığın ontolojik kaynaklı yalnızlık olduğunu söyleyebilirim. Hobbes’ın “insan insanın kurdudur.” anlayışının günümüze taşınmış olması da insanları yalnızlığa itmektedir. Schopenhauer’a göre acılarımızın kaynağı toplumdur derken de yalnızlığın önemine dikkat çekmektedir.
Bu alıntılarla da görüyoruz ki edebiyattan sanata her yerde “yalnızlık portresi” ile karşı karşıya kalıyoruz. Her tür medya aracıyla bize ulaşan mesajlarda yalnızlığın sürekli övüldüğüne, yalnızlığa poztif değer yüklendiğine hemen hepimiz şahit oluyoruz. Gözlemler ve araştırmalarda yalnızlığın modern hayatın ciddi bir tezahürü olduğuna ve giderek de arttığına işaret etmektedir. Sosyal medya kullanımı ve yalnızlık arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar,yakın zamanlarda kurulan yalnızlık bakanlıkları ve pandemi sonrasında yalnızlık ile ilgili çıkan pek çok yazı bu iddiaları daha da güçlendirmektedir.
“21. yy başında aidiyet ritüelleri YouTube’da, insanların alışveriş çantalarını açma görüntülerini paylaştığı videoları içerebilir. Bu ritüellerin tekrarı ve öne çıkarılması bir toplumun ne kadar geçici de olsa da anlam ve aidiyet bulmalarının bir yoludur.” s.57 görüyoruz ki sosyal medya paradoksu yalnızlığı daha da güçlendirmektedir. Sosyal medya ile yalnızlık yalıtılmıslık duygularımızı bastırmaya çalışıyoruz kabul edelim ki aslında hepimiz aidiyet duygusunu yaşamaya, onaylanmaya-kabul görmeye ilgi görmeye açız.
Heiddeger’in varoluş felsefesinde biz kendimiz çözümlenecek varlıklarız derken aslında meselenin kendimiz olduğunu bu kitapta daha iyi anlıyorum. Tek başına olmak her zaman yalnızlık anlamına gelmeyeceği gibi yalnız olmak da her zaman tek başına olmak anlamına gelmez. Büyük yalnızlık hikayeleri de zaten kalabalık ortamlarda yazılmaz mı çoğu zaman. Ben en güzel hikayelerimi kalabalık ortamlarda yazdım aslında insanları tanıyarak. Bu yüzden yalnızlık bir eksiklik değil, bilinçle kartopu misali büyüyerek var olma hali.
Özetle ne anlatıyor; Yalnızlığın nasıl bir kavram olduğunu göstermek ve yalnızlığı düşünsel bağlamda tanımlayarak felsefe ile olan ilişkisini analiz ediyor. Giriş bölümünde kısaca yalnızlığın ne anlama geldiğinden, nasıl tanımlanabileceğinden, ortaya çıkış sebeplerinden ve kavramsal açıdan neden tek başınalıktan farklı bir anlam içerdiğinden bahsedilmiştir. Yalnızlık tanımlanırken, yalnızlığın sadece psikolojinin bir konusu olmadığına ve yalnızlığın pek çok alanda işlenen, her çağda ortaya çıkabilecek, disiplinler arası bir kavram olduğuna değinilmiş ayrıca Sylvia Plath ve Virginia Wolf’un hayat hikayelerinden kesitler bulunmaktadır.
Nitekim bütün olağanüstü kafaların seçtiği yalnızlık yani kendini bulma süreci inzivada saklıdır dostlarım.
Sevgili Rainer Maria Rilke ’nin “yalnızlık büyüktür” sözüne kaldırıyorum kadehimi.