Marcus Aurelius’un Düşünceler ’i, yüzyıllardır tükenmez bir bilgelik kaynağı olarak karşımızda durmaktadır. Stoacılığın en önemli anlatımlarından biri olarak kabul edilen Düşünceler, Aurelius’un özellikle kendine rehberlik etmesi için kaleme aldığı, iyi ve adil bir yaşam sürmenin ilkelerini ortaya koyar. İçimizdeki yol gösterici ilke olan ruh, Marcus Aurelius’un stoa felsefesinde özgürlüğün dokunulmaz “içsel kalesi”dir.Ne var ki eserin üslubunun açıklık ve kolaylığı aldatıcıdır.Antik düşüncenin önde gelen tarihçilerinden Pierre Hadot’nun elinizdeki kitabı, Marcus Aurelius’un ilke ve kanaatlerini araştırıp onları temellendiren kavramsal sistemi ortaya koyar.Çözümlemesini temellendirmek için Düşünceler ’den bolca alıntı yapan yazar, böylelikle Aurelius’un doğrudan okuyucuyla konuşmasına izin verir. Hadot ayrıca, Aurelius’un okuduğu filozoflar hakkında yorum yaparak ve öğrencisi olduğu Epiktetos’un öğretilerine özel bir önem vererek Düşünceler ’in felsefi bağlamını bizim için ortaya koyuyor.Aurelius’un düşüncesine ilişkin bu canlı ve ilgi çekici çalışma, büyüleyici filozof-imparatorun yeni bir resmi, stoacılık geleneği ve öğretileri ile Roma İmparatorluğunun MS 2. yüzyıldaki kültürü hakkında zengin bir kavrayış sunmakta.
(...) Ruhun ya da yönetici ilkenin üç temel etkinliği vardır. Öncelikle, bedenin duyumlarından gelen imgeleri kullanarak bir iç söylem (ki bu yargıdır) geliştirir: Karşısına çıkan nesne ya da olayın ne olduğunu ve daha da önemlisi kendi için ne ifade ettiğini bildirir. Stoacılığın tamamı bu iç söylem anında, zihindeki görüntüler hakkında verilen yargılar sırasında yaşanır. Epiktetos da, Marcus Aurelius da bunu defalarca yinelemişlerdir: Her şey yargıdan ibarettir; bizim derdimiz olan şeyler nesneler değil, bizim onları nasıl değerlendirdiğimiz, haklarında nasıl bir fikir oluşturduğumuz, onlar için nasıl bir iç söylem geliştirdiğimizdir.
Diyalektiğin içinde sonuç önermelerini öncüllere bağlayan, doğada her türlü nedeni bir araya getiren ve davranışlarda eylemlerin arasında kusursuz bir uyum sağlayan hep aynı ve tek bir akıldır.
Stoacılık insanın kendi kendiyle tutarlı oluşunun felsefesidir. Bu felsefe, yaşamın özü konusunda dikkat çekici bir sezgi üzerine kuruludur. Bundan dolayı da yaşayan kişi varlığının daha ilk anından itibaren içgüdüsel olarak kendi kendiyle uyum halindedir: Kendini korumaya, kendi varlığını ve onu korumaya çalışan her şeyi sevmeye yatkınlık gösterir.
Sokrates'in etik geleneği, Herakleitos'un fiziksel ve "maddeci" geleneği ve Aristoteles ile Megara Okulunun diyalektik geleneği. Stoacı yaşam biçimi, Sokratesçi yaşam biçimiyle aynı çizgi doğrultusunda yer alır: Her şeyin boyun eğmek zorunda olduğu tek değer, ahlaki iyilik, yani erdemdir. Sokrates'in, Platon tarafından kaleme alınan Sokrates'in Savunması'nda dediği gibi, "İyi insan için, ister hayatta, ister ölmüş olsun, hiçbir kötülük mümkün değildir. " Hiçbir kötülük mümkün değildir," demenin nedeni, iyi insan ahlaki kötülüğü hiç bilmeyeceği ve ahlaki kötülükten başka bir kötülük de olmadığı için, başkalarına kötülük olarak görünen ölüm, hastalık, zenginliğin kaybı, hakaretler gibi şeylerin onun için kötülük sayılmayacağıdır. Ancak, değerlerin bu şekilde dönüştürülmesi, yalnızca kişinin ya kendisi ya da bir başkasıyla geliştireceği bir diyalog, bir logos, bir akıl yürütme yoluyla kendini incelemesine dayalı olan entelektüel ve etik bir işlem sayesinde gerçekleşebilir.
"Yaşamını mümkün olan en iyi biçimde geçirmek: Bunu yapabilecek gücü de ruhumuzda bulabiliriz, tabii eğer önemsiz şeylere karşı kayıtsız kalabilirsek."
Her şey karşılıklı olarak birbirine bağlıdır ve aralarındaki bağda kutsaldır. Başka bir deyişle hiçbir şey bir diğerine yabancı değildir: Gerçekte her şey belli bir düzen içindedir ve her bir şey de ayrı ayrı, aynı dünya düzenine katkıda bulunur; her şey tek bir dünyayı oluşturur ve her şeyin içinden tek bir Tanrı, tek bir öz, tüm akıl sahibi varlıklarda ortak olan akıldan ibaret tek bir yasa, tek bir gerçek geçer.
Dikte yoluyla yazmanın çeşitli sakıncalar taşıdığının altını, katipler kullanmasıyla ünlü olan Hieronyrnus şöyle çiziyor: "Yazmadan önce kalemini mürekkebe bizzat daldırıp birkaç defa çevirmek zorunda kalacağın için yalnızca yazılmaya gerçekten değer olan şeyleri yazmak başka şeydir, katibi bekletmemek kaygısıyla hiç susmamak için ağzına gelen her sözcüğü yazdırmak bambaşka."