Yanılmıştı. Bu İtalyanressamın Meryem Ana olarak çizdiği kız değildi. Yine de kaldırdığı eli ümitsizlikle yere düşürmedi. Gördüğü şey onun için bir mucizeydi, bu kutsal saatin parlak ışığında görülmüş bir ilahenin hayaletinden daha tatlı, daha mütevazı, daha insanıydi.20. yüzyılı en iyi anlayıp yorumlayan yazarlardan bir tanesidir Stefan Zweig. 1. Dünya Savaşının yıkımı. ardından Nazizmin yükselişiyle başlayan 2. Dünya Savaşının getirdiği alt üst oluşu bütün açıklığıyla okurun önüne serer.Kısa aralıklarla yaşanan iki büyük savaşın insan bilicinde meydana getirdiği tahribatı sıradan insanları modelleyerek anlatır. Karamsarlık, kötümserlik, ümitsizlık Zweigın metinlerini siyah birtül gibi örter.Stefan Zweig akıcı anlatımı, keskin üslubu, karakter oluşturmasındaki ustalığın yanında Çağına yaptığı doğru tanıklıkla klasik yazarlar arasına ismini yazdırmıştır.
Konu, 16. yüzyılda Anvers’te geçer. Yahudi genç bir kız olan Esther ile yaşlı bir Hristiyan ressam arasında gelişen beklenmedik bir dostluk etrafında şekillenir .
Öyküde: Esther çocukken Hristiyanların şiddetinden kaçıp bir asker tarafından kurtarılır; sonra bir kilisede Meryem Ana tablosu için modellik yapar .
Ressam, Esther’le tanışınca onu Hristiyanlığa yönlendirmeye çalışır; bu ilişki sevgi, güven, annelik gibi duygular üzerinden “mucize” temasını işler .
“Stefan Zweig’ın okuduğum 2. kitabı… çok karmaşık bir anlatımı vardı… sonrasında olay örgüsünü toparlayarak hikayeyi sürükleyici bir yöne çekebiliyor.”