Sovyet devriminin avangardı Andrey Platonov dünyayı gördüğü gibi yazmaktan hiç vazgeçmedi. Devrim sonrası Rusya’nın stepleri onun gözünde yeni devrimlere gebe bir yer oldu hep. Belki de bu sebepten Parti ile yıldızları hiç barışmadı ve yazarın hakkının teslim edilmesi ölümünden sonrasına kaldı. Çukur da kendi vatanında ancak 1987’de yayımlanabildi.
Büyük Terör dönemi Sovyet Rusya’sındaki bir köyün iyi niyetli insanları, merkezden gelen direktifleri yanlış anlayarak dünyanın tüm evsiz barksızlarına yuva olacak muazzam bir binanın temelini kazmaya başlar. Burjuva sınıfını tasfiye edip kolektivizasyonun prensiplerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Aklı, yaratılışın amaçsızlığına dair sorularla dolup taşan Voşçev ise hem devrimin bu köyle aldığı grotesk biçime alışmaya çalışır, hem de üzerine titrenen geleceğin dönüşümüne şahit olur.
Platonov’dan Çukur devrimle gelen dayatmalara dair siyasi tavrından ödün vermeyen, sürrealist bir şaheser.
“Üzerine bir ömür çalışmayı hak eden kitaplara imza atmış, muazzam bir yazar Platonov.” –Vasili Grossman
“Anladığım kadarıyla ruhunuz Gogol’ünkine yakın. Bu nedenle dramda değil, komedide deneyin kendinizi. Öfkelenmeyin. Üzülmeyin… Her şey geçer, yalnızca gerçek kalır geriye.” –Maksim Gorki; Platonov’a mektubundan
Kitapçıda kitabın arka kapağını okuyunca öyle meraklandım, öyle bir beklenti içine girdim ki… Hepsi bir hayal kırıklığı oldu. Yazarın üslubu mu yoksa çevirmenin yeteri kadar özen göstermemesi mi bilmiyorum ama roman, ilk sayfasından son sayfasına değin zerre kadar sarmadı. Sürekli oradan oraya atlayan bir anlatım var. Karakterler bir yerdeyken bakıyorum hooop başka bir yola koyulur olmuşlar, çukur kazılırken bir bakıyorum başka bir mevzudan bahsedilir olmuş. Sağlam kafayla okumak gerek orası kesin ama kitabın sonunda sağlam kafanıza da yazık olabilir. Çevirmenin güzel bir şekilde çevirdiğini de düşünmüyorum, roman boyunca çeviride de hissettirdi kendini bu kopukluk.
Yani uzun lafın kısası, önermediğim kitaplardan biri oldu. Bir gün, başka, daha iyi bir çevirisi çıksa okur muyum, hayır. Ama filmi çıksa meraklanıp da izler miyim, evet. Ne puan verebileceğimi de bilemedim. İşte böyle bir kitaptı.
“Geberip gideceğiz!” dedi bütün devrimi yaşamış bir orta hâlli köylü. “Eskiden kendi ailemiz için korkardık, şimdi herkese birden bakıyoruz; bu bizi büsbütün mahvediyor.”