Stefan Zweig, 1881`de Viyana`da dünyaya geldi. Avrupa`da iyi bir eğitim gördü. I. Dünya Savaşı sırasında İsviçre`de ikamet etti. Savaş sonrasında ilk evliliğini Frederike von Winternit`le yaptı. 1934`de Nazi baskısı nedeniyle ülkesini terk etti. 1939`da ikinci evliliğini Lotte Altman`la yaptı. Sonra New York`a, ardından da Brezilya`ya gitti ve buraya yerleştir. 1942`de intihar etti. Çeşitli sebepler söylense de bu intiharın asıl sebebi hiç bilinmedi.
Stefan Zweig, öykü ve romanlarının yanında, yazdığı yaşam öyküleriyle de hala yaşayan bir yazardır. Yaşamından geriye onlarca eser bırakmıştır. "Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Bir Çöküşün Öyküsü, Satranç, Amok Koşucusu, Olağanüstü Bir Gece, Yakıcı Sıri Mecburiyet, Gömülü Şamdan, Bir Kalbin Çöküşü, Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat, Ay Işığı Sokağı, Hayatın Mucizeleri, Korku ve Mürebbiye" en ünlü eserleri arasında yer alır.
Hikâye, bir bireyin duygusal yıkım sürecini, umut ile umutsuzluk arasındaki gidip gelmelerini ve nihayetinde geri dönülmez bir kırılma anını merkezine alır. Yalnızca bireysel bir trajediyi değil; aynı zamanda toplumun, ilişkilerin ve beklentilerin bir insan ruhunu nasıl kuşattığını, yavaş yavaş nasıl çökerttiğini anlatır. Karakterin yaşadığı içsel çatışma ve yalnızlık, yazarın dilinde hem şiirsel hem de acımasız bir gerçeklikle verilir. Anlatımda, kalbin çöküşü fiziksel bir felaket gibi tasvir ediyor. hayal kırıklıkları, güvensizlikler. ihanet, kayıplar, yalnız bırakılma Ve sonunda umutsuzluk, teslimiyet Sonuç olarak, Bir Kalbin Çöküşü, sadece bir aşkın ya da bir hayatın bitiş hikâyesi değil; insanın kendi içinde kaybolma ve yeniden doğma ihtimalini sorgulatan bir eser. Kitap bitirdiğinde yalnızca bir karakterin yıkımına tanık olmuyor, aynı zamanda kendi kırılma noktalarıyla da yüzleşiyor.
Bir kalbin şiddetli bir şekilde sarsılması için kaderin ona mutlak suretle güçlü bir darbe indirmesi ya da her şeyi alaşağı eden bir güce sahip olması gerekmez