Bir yaz günü iki binanın arasından denizi gören bir balkonda oturmuşum. Yaşım 17 belki 18... Turuncu gökyüzü altında batıp çıkıyorken sudan kayıklar, boğazımda bir şeylerin boğulduğu hissini yaşıyorum. En sevdiğim şarkı kulağımda çalıyor ama walkmanin pili bitmek üzere. Manzarayı, duygumu, şarkımı o ana sığdırmaya çalışıyorum. Öyle bir an işte...
Biraz yorgunum, kavgaları birikiyor insanın! Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla! Yaşımdan yorgun, yaşımdan telaşlıyım bugünlerde... "Erdem Beyazıt"
"O, orada senin için kanını Seve seve döker iken ey şair! Sen ne için ona bir kaç ånını Vakfederek yazmıyorsun bir şiir! O seninçün hayatını verirken Üşenirsin ona destan yazmağa... Haktır almak kalemini elinden Ve git demek ona mezar kazmağa..." Ziya Gökalp
Durakta bekliyorum. Hava buz gibi. Nisan ayında yemyeşil tepelere yağan kar, akşam olunca şehrin eteklerine bırakıyor namını. Öyle ki başartülü bir heykel gibi kalakalıyorum olduğum yerde. Az ötede iki delikanlı, ellerinden çıkan dumanı yaklaştırıp dudaklarına üflüyordu göğe doğru. Sanırım ikisi de daha 17, 17 , 17 mi ne yaşlarındalardı. Ve yine sanırım acayip aşıklardı. Tam karşıdan geçen cenaze aracının yanıp sönen sireni dikkatlerini çekmiş olmalı ki araca doğru başladılar koşmaya. "Abi, abiiii bizi de al. Bizi de al be abi" diye bağırıp caddenin ortasına koca bir kahkahayı bomba gibi bırakıp kaçıştılar. Şimdi ben oturduğum koltuğumda onların bu deli halini düşünüp, gülüyorum kendi kendime. Gençlik acayip bir şey ya, ben de mi deliyim yoksa 😺
Gecenin üçüdür en uygun zaman bahse girerim düşünün sabah çok yakın oysa ışıltı yok ortalıkta nerdeyse gece bitmiş ama sürmekte karanlık henüz uyanmış bazıları henüz uyumamış bazıları İsmet Özel
Dirseklerini pencerenin pervazına dayamış, yüzü avuçlarının arasında, bir tekerlek gibi ışıldayan ayın üzerine doğru yuvarlanmasını izliyordu. Geceye sığınan rüzgâr burnunu yalayıp geçiyor, gökyüzü kalbine bir taksi çağırıyordu. Daha gidecek çok yolumuz var... @huriyecap
Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer Gam karar eyliyemez Hande-i Hurrem de geçer Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer Gece gündüz yok olur, An-ı dem Adem de geçer
"Anne bugün sınav olduk. Dolu kelimesinin zıt anlamlısı aklıma gelmedi bi an. Boş bırakacaktım. Son anda yazdım cevabını. Ama boş bıraksam da doğru cevap olurdu dimi :)" B.
Anne bi'şey diyim mi? Bir belgeselde görmüştüm. Hani kuşlar gergedanların üzerine konuyorlar ya, aslında gagalarıyla onların yaralarını iyileştiriyorlarmış. Bu çok ilginç değil mi?
Mitolojideki Pandorun kutusu gibi. Pandorun kutusu şimdiye kadar sadece Batıya açık, dünyaya kapalıydı. Ama şimdi artık bütün dünyaya açılıyor. Sezai Karakoçİnsanlığın Dirilişi
Sana sürekli koşmanı söylüyorlar. Yarışmanı, birilerini arkada bırakmanı, ipi önce göğüslemeni bekliyorlar. Hep daha hızlı koşmanı istiyorlar. Bense sadece annenin çocukluğunda söylediği bir sözü hatırlatacağım. Koşma, düşersin! Kemal Sayar
Eski bir Japon felsefesi olan Kintsugi, kırılan bir nesneyi eskisinden çok daha güzel ve fonksiyonel hale getirmeyi amaçlar. Bu felsefeye göre kırılma aslında bir kayıp değil yeni bir varoluş demektir.
İnsan hayatında derin izler bırakan ve tamirinin mümkün olmadığı süreçler yaşanabilir. Ancak bunları aşmak çok daha değerli ve çok daha güçlü bağlarla onarmak da hayatın bir parçasıdır. Kırılan nesnelerin kırılmışlıklarını görmezden gelmek yerine özellikle daha da belirgin hâle getirerek onu kendi tarihinin bir parçası yapar. Parçalanmaya karşı bir mücadeledir. Yokluğa gidişliği kırıldığı yerden yoluna devam edebilme felsefesidir.
İncinme reddedilmez veya bastırılmaz ama yaşamın hiçbir unsuru kusur olarak görülmez. Yaşanan hayâl kırıklığı olsa bile çok değerlidir.
Rötar yapan planlarımı fındıklı bisküvi eşliğinde tekrar not alıyorum. Talimat verilmeden yerimden kalkmak yok, anlaşıldı. Yeleğimin ışıklarını da düşlerimi terk ederken yakmam gerekiyormuş. Buna da peki. Biliyorum, fark edilmek önemli. Sanki bu dünyaya sırf bunun için gelmişiz gibi.