Gılgamış, günümüzden yaklaşık 4.300 yıl önce yazılmış, bilinen en eski yazınsal metindir. 19. yüzyıla kadar unutulmuş olan bu öykünün metinleri, İÖ 7. yüzyılda yaşamış olan ve insanlık tarihinin ilk kitaplıklarından birini oluşturan, Asur İmparatorluğu'nun son büyük kralı Asurbanipal'in Ninova'daki kitaplığında 12 tablet halinde bulunarak gün ışığına çıkarılmıştır.
İnsanların görüşünü dar bulduğun zaman kendi kendine Tanrı’nın ülkesinin çok geniş olduğunu söyle; O’nun elleri çok geniştir, O’nun yüreği de çok geniştir. Uzaklara gitmek, denizler, sınırlar, ülkeler, inançlar aşmak fırsatı çıktığı zaman hiç duraksama.
“Türklerden nefret eden Nikos Sampson bir grup Kıbrıslı Rum ile birlikte Türk mahallelerine geldi ve hiçbir ayırım gözetmeden aralarında silahsız erkek, kadın ve çocuğun yer aldığı çok sayıda sivili katledip evleri ateşe verdi.”
“Planın nihai hedefi enosisi yeniden mümkün kılmak ve Kıbrıslı Türkleri yenilgiye uğratarak yok etmekti. Bu, Rumların Türklerle ilgili olarak öngördüğü "nihai çözüm" idi ve "soykırım taslağı" olarak tanımlandı ve adada dili Türkçe olan Müslüman toplumun etnik açıdan temizlenmesi şeklinde yorumlandı.”
“Paris, İsviçre ve Türkiye' de eğitim almış bir tıp doktoru ve Kıbrıslı Türklerin lideri olan Dr. Küçük iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk Kıbrıslı Türk başkan yardımcısı oldu.”
“Megalo İdea, Bizans İmparatorluğu'nun yeniden hayata geçirilmesini ve bu toprakların Yunan Ortodoks halkı tarafından geri alınmasını öngörüyordu. Bu görüş zaman içinde Avrupa çapında Yunanlar arasında ayaklanmalara neden oldu ve sonunda Yunanistan'ın kurulmasına yol açtı.”
Eser ilk etapta girişi Kıbrıs’ın antik dönemden günümüze kadar olan kronolojik sırlamasını veriyor. Sonra da bu evrelerde yer alan ve buraya hükmeden devletlerin tarihlerini kısa kısa vikipedia tarzında iletiyor. Bu anlatımlardan sonra asıl meseleye giriş yapacak, o da Kıbrıs’taki Türklerin Katledilme süreçleri. Ş£refsiz Rumlar, kendilerine tarihleri boyunca ( kendi yönetimleri de dahil) insan gibi yaşama hakkı sunan; refahlarını yükselten, adaleti, huzuru ve her türlü değerli olguyu getiren Türklere karşı inanılmaz vahşetler sergileyerek, son derece dehşet katliamlarla belirttiğimiz olgulara karşılık vermiştir. Bugünde dahil olmak üzere bu kansız ş£refsizler halen aynı görüşteler. Enosis’i ( Yunanistan ile birleşme Mega İdea) gerçekleştirmek için Eoka gibi terör örgütleri kurmaya ve eğitimlerinde bunu temelden çocuklara vermeye devam etmekte. On binlerce Türk’ü kadın çocuk yaşlı demeden katleden bu kansız k@peklere merhamet etmek bana göre Türk Milletine ihanettir. Yabancı bir yazar yazmış olmasına rağmen bunların katliamlarını açık açık dile getirmişken, biz halen bunlara karşı merhametli oluyoruz. Türkiye Cumhuriyeti düşmanlar tarafından sarılmış durumda. Bunların en önemlileri Amerika, İsrail ve İngiltere’dir. Geri kalan çöplerde bunların piyonu ( Yunanistan, Ermenistan, PKKlılar ve diğerleri) O yüzden devletimizin hızlı bir şekilde Milli silahlar, araç-gereçler ve araçlar üretmesi zaruriyet arz etmektedir. Amerika ve İngiltere Kıbrıs’ta Rum Terör örgütleri ve Yunanlı askerlerin katliamlarını engellemek için müdahale etmek isteyen devletimize karşı tehditkar mektuplar yazmış ve uyarmıştır. Bundan dolayı bir an önce bağımsız ve güçlü bir ekonomiye sahip olmalıdır. Bilimsel gelişmeleri hızlandırıp, bu konuda çalışma yapacak olan her türlü kişi ve kuruluşlar desteklenmelidir. Özellikle savunma sanayi için önemli çalışmaları yapılmalıdır. Ülkemiz düşmanlar tarafından kuşatılmış durumda, içeride istikrarı sağlayıp, Türklük özümüze dönmemiz lazım.
Selçuklu Devleti, Anadolu’da İslam kültürünü şekillendiren ve köklü bir medeniyet inşa eden bir devlet olarak, çocukları toplumun geleceği olarak görmüş ve onların iyi bir şekilde yetiştirilmesine büyük önem vermiştir. Çocuk, Selçuklu aile yapısında sadece bir birey değil, aynı zamanda dini, ahlaki ve kültürel değerlerin aktarılacağı bir emanet olarak kabul edilmiştir. Bu anlayış, çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığına verilen önemin yanı sıra onların eğitimi ve topluma kazandırılması yönünde de belirgin bir yaklaşımı yansıtır.
Orta Çağ, Anadolu’nun kültürel çeşitliliğinin yoğun bir şekilde şekillendiği bir dönemdir. Bu süreçte Selçuklu ve Bizans imparatorlukları, çocuklara verdikleri önem ve onların toplumsal konumları bakımından dikkate değer yaklaşımlar sergilemiştir. Her iki uygarlık da çocukları geleceğin mimarları olarak görmüş ve onların yetiştirilmesine büyük özen göstermiştir. Ancak, bu yaklaşımlar dini, sosyal ve kültürel farklılıklara bağlı olarak çeşitlilik göstermiştir.
Anadolu uygarlıkları, çocukları sadece bireysel bir varlık olarak değil, toplumun geleceği olarak görmüştür. Çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerine verilen önem, onların yetişkinlik dönemine sağlıklı bir şekilde hazırlanmasını sağlamıştır. Hititler yasalarıyla, Frigler oyun ve sanatla, Greko-Romen uygarlıkları ise eğitim sistemleriyle çocukluk anlayışını şekillendirmiştir. Bu anlayışlar, Anadolu’nun zengin kültürel mirasını anlamak için önemli bir pencere sunmaktadır.
Gordion’daki arkeolojik kazılarda, bir aile mezarına konmuş çocuk oyuncakları bulunmuştur. Bu durum, Friglerde çocukların manevi değerine verilen önemi ortaya koyar. Oyuncakların mezara konması, çocukların yaşamdan sonra da anılacağı ve onların toplumdaki yerinin devam edeceğine olan inancı yansıtır.
Friglerde çocuklar, yalnızca bireysel varlıklar olarak değil, aynı zamanda toplumun geleceği olarak görülmüştür. Çocukların eğitimi, sanatsal ve ruhsal gelişimi, Friglerin uzun vadeli bir kültürel miras inşa etme çabasının bir parçasıdır. Bu anlayış, çocukların Frig toplumundaki rollerinin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.
Kibele’ye adanan bir ritüelde, genç bireylerin doğanın bereketini simgeleyen çiçeklerle süslenerek dans ettikleri kaydedilmiştir. Bu ritüellerin, çocukların hem manevi dünyalarını geliştirdiği hem de topluluk ruhunu pekiştirdiği düşünülmektedir. Gordion yakınlarında bulunan tapınak alanları, bu tür etkinliklerin yapıldığı mekanlar olarak öne çıkar.
Frigler, çocukların ruhsal dengelerinin korunmasını önemli bir toplumsal görev olarak görmüştür. Onlara erken yaşta öğretilen ahlaki ve manevi değerler, bireysel gelişimlerinin yanı sıra toplumun bütünlüğünü sağlamaya yönelikti.
Frig toplumunda çocukların manevi eğitimi, özel ritüellerle desteklenmiştir. Frigler, doğa ile iç içe bir yaşam sürdükleri için çocukların da doğanın enerjisini ve döngüsünü öğrenmesine önem vermiştir. Bu bağlamda, çocuklar genellikle doğa merkezli dini törenlere katılmış, tanrıça Kibele’ye adanan festivallerde yer almışlardır. Bu tür etkinlikler, çocukların toplumun dini değerlerini anlamalarına ve kültürel mirasa bağlanmalarına yardımcı olmuştur.
Gordion Tümülüsü’nde bulunan kabartmalarda, müzik çalan ve dans eden genç bireyler görülmektedir. Bu tasvirler, çocukların yalnızca günlük hayatın değil, aynı zamanda ritüellerin ve sanatsal etkinliklerin bir parçası olduğunu göstermektedir. Ayrıca, dini törenlerde kullanılan bazı seramik kapların, çocukların el becerilerini geliştirmek amacıyla yapıldığı düşünülmektedir.
Frigler, çocukların estetik algılarının ve sanatsal becerilerinin gelişmesine büyük önem vermiştir. Bu nedenle, çocukların erken yaşlardan itibaren sanatla tanışmaları teşvik edilmiştir. Kil şekillendirme, taş işçiliği ve müzik gibi aktiviteler, hem bireysel ifade özgürlüğü sunmuş hem de toplumun geleneksel sanat anlayışını sürdürmelerini sağlamıştır.
Frig kültürü, sanatsal ifadeleriyle tanınır ve bu sanat anlayışı çocukların dünyasına da yansımıştır. Seramiklerde, kil tabletlerde ve taş oymacılığında çocukların oyun oynadığı ya da günlük hayatta çeşitli aktivitelerle uğraştığı sahneler betimlenmiştir. Bu tasvirler, çocukların Frig kültüründeki neşeli ve yaratıcı kimliğini ortaya koymaktadır.
Gordion’da yapılan kazılarda, tahtadan yapılmış bir oyuncak araba bulunmuştur. Bu buluntu, Frig çocuklarının yaratıcı oyunlarla vakit geçirdiğini ve o dönemdeki teknolojiyle tanıştığını göstermektedir. Ayrıca, bu tür oyuncakların zanaatkâr aileler tarafından yapıldığı düşünülmektedir; bu da çocukların, ailenin mesleki bilgisini oyun yoluyla erken yaşta edinmeye başladığını ortaya koyar.
Oyunlar, çocukların hem bireysel gelişimlerine hem de toplumsal değerleri öğrenmelerine katkıda bulunmuştur. Örneğin, grup oyunları aracılığıyla dayanışma ve takım ruhu gibi kavramlar erken yaşlardan itibaren çocuklara aktarılmıştır
Frig toplumunda çocuklar, oyunlar aracılığıyla sadece eğlenmekle kalmaz, aynı zamanda sosyal becerilerini geliştirme fırsatı bulurlardı. Bulunan seramik figürinler ve oyuncaklar, Frig çocuklarının günlük yaşamlarında oyunların önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Özellikle hayvan figürleri şeklinde tasarlanmış seramik oyuncaklar, çocukların hayal güçlerini desteklerken, doğayla bağ kurmalarını da sağlamıştır.
Arkeolojik bulgular ve Frig sanatında çocukların yer aldığı tasvirler, onların toplumdaki önemini açıkça ortaya koyar. Çocukların oyun oynaması ve sanatsal faaliyetlere katılması, Frigler için ruhsal ve fiziksel gelişimin bir parçasıydı. Ayrıca ritüeller ve dini etkinlikler aracılığıyla çocukların manevi eğitimine de önem verilmiştir.
Frigler, M.Ö. 8. yüzyılda Anadolu’nun önemli kültürlerinden biri olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Sanat, müzik ve mimari alanındaki başarılarıyla tanınan Frigler, toplumlarının temel taşlarından biri olan çocuklara da özel bir değer atfetmiştir. Çocukluk, Frig toplumunda sadece bireysel bir büyüme dönemi değil, aynı zamanda kültürel mirasın aktarılmasında önemli bir aşama olarak kabul edilmiştir.
Hitit toplumunun bu anlayışını daha iyi kavramak için, Hattuşa antik kentinde yer alan surların inşasında çalışmış genç işçilerden bahsedebiliriz. Bu surların inşası, yalnızca askeri bir ihtiyaç değil, aynı zamanda genç bireylerin toplum için çalışarak yetiştirildiği bir eğitim sürecinin parçası olmuştur.
Hitit toplumunun bu anlayışını daha iyi kavramak için, Hattuşa antik kentinde yer alan surların inşasında çalışmış genç işçilerden bahsedebiliriz. Bu surların inşası, yalnızca askeri bir ihtiyaç değil, aynı zamanda genç bireylerin toplum için çalışarak yetiştirildiği bir eğitim sürecinin parçası olmuştur.
Hititler, çocukluğu yalnızca bir büyüme evresi olarak görmemiş, onu toplumsal ve ekonomik yaşamın temel taşlarından biri olarak değerlendirmiştir. Çocuklar, toplumsal sürekliliğin ve krallığın gücünün garantisi olarak kabul edilmiştir.
• Tarihsel Bakış: Kazılarda bulunan bir Hitit tabletinde, bir tarla anlaşmazlığı nedeniyle mağdur edilen bir çocuğun haklarını savunan bir metne rastlanmıştır. Bu metin, çocukların mülkiyet ve miras haklarına dahi özen gösterildiğini kanıtlamaktadır.
Hitit kanunlarında, çocukların korunmasına yönelik maddeler geniş bir yer tutar. Bu kanunlar, yalnızca fiziksel şiddeti değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal güvenceyi de kapsar. Çocuklar, aile reisinin mülkü olarak değil, toplumun geleceği olarak görülmüştür.
Örneğin, bir çocuğun ebeveyni vefat ettiğinde, çocuğun malvarlığına zarar verilmemesi için sıkı düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca, çocukların eğitimine engel olabilecek her türlü durum için cezai yaptırımlar uygulanmıştır. Bu tür düzenlemeler, Hititlerin çocuklara yönelik duyarlılığını ve toplumsal değerlerini yansıtır.
• Tarihsel Bakış: Hattuşa’daki büyük tapınak komplekslerinde bulunan bazı kabartmalar, dini törenlere katılan çocukları betimlemektedir. Bu da çocukların Hitit dini ritüellerinde dahi aktif roller üstlenebildiğini göstermektedir. Ayrıca Alacahöyük’te bulunan yazıtlarda, tarım aletlerini taşıyan genç erkeklerin, toplumun ekonomik döngüsündeki rollerine işaret edilmektedir.
Eski Mısır sadece piramitlerden ve firavunlardan ibaret değil. Turgut Yiğit bu kitapta, o dönemin inançlarını, toplum yapısını, gündelik yaşamını ve kültürel dünyasını derinlemesine anlatıyor. Akademik ama anlaşılır bir dille yazılmış. Mısır medeniyetine ilgi duyan herkesin kitaplığında yer alması gereken sağlam bir kaynak.
Anadolu’daki Türk geçmişini sadece Selçuklulara yığmadan anlatma iddiasında olsa da Danişmentliler ve Artuklular gibi devletlerin sürece katkısını Selçuklular kadar ayrıntılı ele almasını beklerdim. Ama bizans kaynaklarını değerlendirmesi öğretici.