#İnceleme - @ayse_dervis
İnceleme
3a
20. yüzyıl İran edebiyatının en önemli eserlerinden biridir Kör Baykuş.
‎Hüzün, melankoli ve iç dünyanın karanlık dehlizlerinde dolaşan bu roman, okuyucuyu derin bir atmosfere sürüklüyor.
‎Kitap, hayatından memnun olmayan, karamsar bir ressamın iç monologları üzerine kuruludur. Ressam, sürekli çizdiği, bir mezar taşı üzerinde duran, upuzun kirpikli, kör bir baykuş figürüyle özdeşleşmiş. Gizemli bir kadınla tanışır ve bu tanışma onun hayatında bir dönüm noktası olur. Ancak bu karşılaşma onu daha da derin bir melankoliye ve umutsuzluğa sürükler. 😢


‎Bu kitap tam bir edebiyat şöleni diyebilirim. Edebiyatın gücünü ve derinliğini deneyimlemek isteyenler için bir şölen niteliğinde sayılır.
‎O zaman mutlaka okunmalı listesine ekleyin derim. 🙂.

Kör Baykuş
Sadık Hidayet - Timaş Yayınları - 2020
595
#İnceleme - @monaroza
İnceleme
3a
Zor ama Farklı.. Sevdim
‎Matematiği seven sevmeyen herkesi büyüleyecek bir kitap. Evrenin temelini oluşturan ve dünyamızı değiştiren beş önemli denklemi anlatıyor.

‎Bu beş denklemin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktıklarını ve hayatımızı nasıl etkilediklerini basit ve anlaşılır bir dille açıklıyor. Newton'un yerçekimi yasasından, Einstein'ın meşhur E=mc² denklemine, Schrödinger'in dalga fonksiyonundan, termodinamiğin ikinci yasasına ve Maxwell'in elektromanyetizma denklemine kadar uzanan bir yelpazede, bilimin en önemli keşiflerini keşfediyoruz.

‎Kitap, bilime meraklı, ancak matematik konusunda çekinenler için ideal. Karmaşık matematiksel kavramlar, kolay anlaşılır örneklerle ve hikayelerle açıklanıyor. Yazar, denklemlerin ardındaki dehaların hayatlarına da değinerek, bilimin insan yüzünü gösteriyor.

‎Bilim insanlarının zekası ve yaratıcılığına hayran kalabilirsiniz. Ben kaldım :)
‎Bilimle aranızdaki mesafeyi kapatmak için harika bir fırsat!
Dünyayı Değiştiren Beş Denklem
Michael Guillen - Nemesis Kitap - 2024
803
#İnceleme - @huriyecap
İnceleme
3a
renkler kararırken, beyazdı aslında 🤫
‎Renkler Kararırken kayıp, yas ve hatıralar üzerine yoğunlaşan, duygusal bir yolculuğu anlatıyor.

‎Şair bir yandan geçmişin izlerini sürerken, diğer yandan iç dünyasıyla hesaplaşıyor.

‎Girişte kısa bir hayat hikâyesi karşılıyor bizi. Şiirlere geçmeden önce "derin bir nefes al ve öyle oku satırlarımı" der gibi.
‎Ve bu çarpıcı hayat hikâyesi bir roman okuyorum hissini yaşatmaya başlıyor bende. Ellen Marie Wiseman/ Ardımda Kalanlar kitabını okurken ki yaşadığım o ağırlığı yeniden alıp yerleştiriyor yüreğime. Üzülüyorum çok.

‎Sayfa 78 / "sorgulama, üzülme, yaşama"

‎"Bu hayatta niye hep neden ararsın, neden?
‎Boş vermeyi bil bırak, olacağı varmış zaten.
‎Şu iki günlük macerayı yaşa,
‎Hepimiz girecekken tabuta, sorgulaman hata."

‎Bu sayfa biraz nefes aldırıyor sanki. Umudunu bir papyon gibi takıp soru işaretine, jölesini sürerken virgülüne, gülümsüyor yeni bir sayfaya. Şair, takım elbise giydirmiş şiire diyorum.

‎Evet karmaşık duyguları, içsel çatışmaları ve kabullenme süreci oldukça fazla ön planda olan bir kitap ama yine de "Renkler Kararırken" beyaz renkle yazıldığı için siyah bir kapağa, gelecek olan güzel günlerin habercisi gibi de duruyor.

‎Sözlerime son verirken samimi bir okur itirafı bırakmak istiyorum buraya. Sevgili Cem Birgi, bir roman yazsa daha büyük bir etki yaratacaktır edebiyat adına.
Renkler Kararırken
Cem Birgi - Cinius Yayınları - 2019
1.446
#İnceleme - @ahmetarifce
İnceleme
3a
Gece Yarısı Kütüphanesi romanı, hayatın anlamını ve seçimlerin önemini sorgulayan ve düşündüren bir eser. Nora Seed'in, hayatına son vermeye karar verdikten sonra, kendisini farklı yaşam ihtimallerinin kitaplarla dolu olduğu bir kütüphanede bulmasıyla başlıyor hikayesi.

‎Nora, hayatında pişmanlık duyduğu tüm seçimleri deneyimleyebileceği bir kütüphaneye girer. Burada, farklı yaşam versiyonlarında var olurken, hangi hayatın ona gerçekten mutluluk getireceğini bulmaya çalışır. Her kitap, farklı bir hayatı temsil eder.

‎Kitap, pişmanlık duygusunu ve keşkelerin hayatımızdaki etkisini ele alıyor. Nora'nın farklı yaşamları deneyimlemesi, pişmanlıkların aslında ne kadar göreceli olduğunu gösteriyor.

‎Yazarın üslubu, akıcı, duygusal ve okuyucuyu içine çeken bir yapıya sahip.

‎Benim için Gece Yarısı Kütüphanesi hayatın anlamını, seçimlerin önemini ve umudun gücünü anlatan, unutulmaz bir roman.
Gece Yarısı Kütüphanesi
Matt Haig - Domingo Yayınevi - 2024
967
#İnceleme - @esrefaydin
İnceleme
4a
Şule Gürbüz, Türk edebiyatının kendine özgü ve derinlikli kalemlerinden biri. Coşkuyla Ölmek, yazarın dili nasıl ustalıkla bir düşünce akışına çevirdiğini gösteren çarpıcı örneklerden. Kitap, ölümle yaşam arasındaki duygusal, entelektüel ve felsefi gelgitleri coşkulu bir anlatımla ortaya koyuyor

> Kitap, klasik bir olay örgüsüne bağlı kalmaksızın, daha çok bir zihinsel iç monolog ve varoluşsal sorgulama olarak ilerliyor. Ölüm fikri, yaşamın anlamsızlığı ya da anlamı, benlik arayışı, zamanın geçiciliği gibi temalar yazarın kendine özgü diliyle harmanlanıyor. Gürbüz’ün karakterleri çoğu zaman dış dünyadan çok iç dünyada yaşar; bu kitapta da durum farklı değil.

> Coşkuyla Ölmek, okuru hem bir düşünce deryasına hem de bir duygu kasırgasına sürükler. Cümleler uzun, çoğu zaman bilinç akışı tekniğini andırır; ama bu yoğunluk, okuru kitabın içine çeker. Gürbüz'ün anlatımı hem klasik hem deneysel bir tarzı bir arada sunar.

> Gürbüz, bu kitapta ölümü bir son değil, coşkunun bir zirvesi gibi konumlandırıyor. Yaşamak sadece nefes almak değil, bir anlam uğruna yanmak, tükenmek, hatta "ölerek" tamamlanmak olabilir.

> Coşkuyla Ölmek, herkesin kolayca tüketebileceği bir kitap değil; ama edebiyatta derinlik, düşünce ve estetik arayanlar için eşsiz bir deneyim sunuyor. Yavaş yavaş okunması, sindirilmesi gereken bir kitap. Gürbüz’ün diliyle kurduğu dünya, okuru sıradanlıktan uzaklaştırıp kendi iç gerçekliğine götürüyor.
-
Coşkuyla Ölmek
Şule Gürbüz - İletişim Yayınevi - 2024
996
#İnceleme - @mervekaba
İnceleme
5a
Gerçek Camdan Yapılmış İnsanlar
Kitabın yazarı 2024 Nobel Edebiyat Ödülllü bir yazar, kitabın konusu ise Güney Kore'nin Gwangju şehrinde diktatör yönetime karşı gösterilen duruş, mücadele ve bu süreçteki acılar. Ayrıca yazar Han Kang 1970 yılında bu şehirde doğmuş, kitabın son kısmında da kitabı yazma sürecinden bahsediyor.

Kitap altı bölümden ve yazarın "Son Söz" kısmından oluşuyor. Her bölümde karakterlerin hikayesi farklı şekillerde anlatılmış; doğrudan, başka karakterler üzerinden ve ikinci tekil şahıs kipiyle. Beni en çok Conğde'nin hikayesinin anlatıldığı ikinci bölüm ve ana karakter Donğho'nun annesinin anlatıldığı altıncı bölüm etkiledi :( Satırlarda gri bir duman bana eşlik etti, ama Gim Cinsu'nun hücre arkadaşına söylediklerinden sonra bu gri dumanı bir tül gibi algıladım, o tülü aralayıp tanıklık ettim.
"Eskiden kırılmaz camlarımız vardı bizim değil mi? Onlar cam mıydı başka bir şey miydi emin değilim ama şeffaftı, sağlamdı ve gerçekti. Demem o ki ağabey, bizler kırılarak bir ruha sahip olduğumuzu gösteriyoruz değil mi? Gerçek camdan yapılmış insanlar olduğumuzu ispatladık." s.113
Ben de Gim Cinsu'ya bir şeyler söylemek istedim.. Sadece, geçmişte acı çeken, adaletsizce davranılan insanların olduğunu okumanın ve bunu bilmenin bizi gerçek camdan bir insan yapmadığını, kendi ruhunu hissetmek ve o hisle var olamaya devam etmenin gerektiğini bizlere de ispatladığınız için teşekkür ederim.

"İnsanlar öldüğünde havalanan küçük kuş, yaşarken bedenlerinin neresindedir acaba? Kaşlarının çatında mı, kafasının üstünde mi yoksa kalbinde bir yerlerde mi?" s.22
Ve bu sorunun cevabını merak edenler kitabın kapağına tekrar bakabilir.




Çocuk Geliyor
Han Kang - April Yayıncılık - 2024
1 2.517
#İnceleme - @rehavi
İnceleme
8a
ARAYIŞ, sadece yolda olmak değildir aynı zamanda yoldan da çıkmaktır. Tüm sınırlarını aşmak ve ruhani bir yolculuk. Salt delilik ya da özgürlük değil bahşedilen sadece kopuş. Toplumdan zaten vazgeçen bireyin en sonunda kendinden de ümidini yitirmesi. Lakin yolumuzun üzerinde bize cesaret verenlerin olması yeni bir umut ışığı gibi görülebilir(!) İşte tüm hikayenin koptuğu an. Bilirsiniz ya bazen ilerlemek için kopmak gerekir. Tüm bağları yitirmek : geçmişle ve gelecekle. Aydınlığı satmadan karanlıktan nasıl çıkabilir insan...sıyrılamadığımız ve birçok kederimiz de ortak. Bu imgelem bu coşkunluk varoluşun çürük kokan mücadelesi hepimiz bu kervanın güdüldüğü diyardayız. Bilincin dışına yerleşen bu vurum kitabı elinize aldığınız anda ki noktada sizi de serüvene itiyor.

Ya tüm yaşamımız bir rüyaysa? Ve aslında uyandığımızda tüm gerçeklik algımız yitiyorsa? Ve mazimizin bilinenin tam aksi sadece bir kayıp olmadığını kim ispatlayabilir? Hatırladığınız kadarını hayat olarak kabul ediyorsunuz. Ve bu sizi "salt yanıltan şey." Tüm yaşamımız sadece başka bir yaşamın telaşı. Ve uyanıklık hepimiz için korku olacak. Çünkü hiç yaşamadık. Hepimiz yaşama, gözlerimizi kapattığımızda başlayacağız. Bizleri ayıran tek şey : rollerin farklı olması.
Rüya: insanı uyandırır. İşte bu bilinçle bu kitabı bir defa kavramak gerekiyor gerisi zaten gelecek. Ve bir defa gerçek ile bağını yitirirsen sayın okuyucum korkarım ki kitap bitmeyen bir yolculuk olacak ve sonunda kapalı kutu hep kapalı kitap ise hiç açılmamış.

Tüm karakterleriyle baştan sona bir çırpınış hikayesi. Kimi can veriyor ellerde kimi de can buluyor! Her karakterin kitaptaki herhangi bir nesnenin bulunma ve o an orada durmasının bir sebebi var. Sembolleri kullanabilmek ve hatta onlara bir ruh ihtiva etmek her halde her romancıda olduğu gibi banada büyük bir haz vermekte en azından bende oluştuğu kesin. İmge
4 bölümden oluşuyor eser. 1-3 bir olarak algılanmalı. Her bölümün farklı bir kritiği var. Ancak son bölüm ya bizim kafamızda bir şey uyandırır ya da kitabı yaktırır. :)

Umay'ın en çok hoşuma giden özelliği ise oyunlar oynamasıydı. Deliliğin o son evresi artık. Kurtulamıyorsak delirmeliyiz. Yaşasın delirmek için yaşam mücadelesi verenler!
Umay delidir demiyorum ama sayın okuyucu hangimiz akıllıyız ki? İstemez miyiz Eyfel Kulesinin altında Maupassant ile bir öğle yemeği yemek. İşte tam sırası. :)

Yazarken de fuzuli şeylerden kaçınma gereksinimi duydum. Toplumun beğenisini umursamadım ve evet bir sanat icra ediyorsam bir sanat olmalı. Okunduğu zaman ne bu ya değilde iyi ki okundu. Dudaklarda bir tat kalpte bir sevgili
bırakmayan eserleri tutmuyoruz şimdilerde...
ve karakterleri taşımak ise bir meseleydi. En çok zorlandığım yer de burası oldu. Umay bir hastaysa hasta gibi davranmalı ve ölü olan herkes ölü gibi. Gerçek olmayanlarsa kendi kimliklerini taşımalıydılar.
Okuyucu bunu bilmeli mi, anlamalı mı? Tarkovsky gibi davranmayı seçtim. Her şeyi okuyucuya vermek onu aptala yerine koymaktır. Benim okuyucularım Uhrevi bir yolculuktadır. Onlar her şeyi keşfedip bulacaklar.
Ama şunu söylemek istiyorum. Hiç kimse yolculuğun kolay olduğunu söylemedi ve sadece sabredenler keyifle varacak istediğine...
Sıyrılılamamış umutsuzluk demek istemiyorum ama Arayış umudun yittiği yerde başlıyor.

Rüya ile gerçek arasına dokunmak rüyanın ve gerçeğin bilinenin ötesine taşınmaktır. Bunun için iki argüman gerek merak ve yalan... Bu ikisi bizi oluşum için üst tura taşır. Bir diğeri ise değer vermektir. Bize de bu oldu işte. Değer verdik. Verdik ki yaşasınlar ve görelim.
Birden fazla kişilik ve birden fazla hayat. Her hayatin rolleri de birbirinden farklı olmalı mutlaka. Her rol için farklı bir gerçeklik ve ölüm biçilmeli. (Ölüm'ü çok kullandım sayın okuyucu aslında hepsi gerçek. Ölüm yalan.)

Kelimeleri dans ettirmek istiyorum, anlatmak değil. Kelimeleri, düşünmek için kendime rehber edinemem edinmemeliyim. En çok da onlardan kaçıyor Umay ve en çok düşünmeyi düşman belliyor kendine. Arayış uzadıkça mesafe arttıkça gerçek ve zaman arasındaki boyut ne kadar anlamsızlaşıyorsa rüyada olmak ve o anda gerçeği istemek gerçeğin içinde tutunacak yeni bir dalı umut etmek gibi. Umay'a da böyle oluyor işte. Rolleri dağıtmayı değilde onları anlamayı seçiyor ve okuyucusuna da anlamak için zemin oluşturuyor.
Arayış yolda olmak mıdır, kendini bulmak mıdır, yoksa özlenilen bir mefkure mi? Hepimizin var bir hedefi kendine dahi söylemediği...şimdi niyetimiz cevap vermek değil ama görmek ya da işlemek fikirleri.

Evet sayın okuyucu anlamak için neyi bekliyorsun? Şimdi sakince kapağı aç ve senin için hazırlanmış olmayan kelimeleri kendine öyle yedir ki kalktığında işte bunlar benim de!

Neden göçebe? Evet okuyucu hepimiz gezdireceğizz bunu... akıllarda.
Tutunmasın. Tutundurtmayalım.

Kendi kitabım üzerine söylenmiş birkaç ufak söz. Okuduktan sonra sizin kitabınız olacak sayın okuyucum. Ve evet bazı yerlerde kelime yanlışları fark ettim. Onlarıda ikinci baskıda düzeltmek ümidiyle. Sevgiyle ve kitapla
Arayış
Fethi Korkmaz - Fihrist Kitap - 2022
3 1.967
#İnceleme - @huriyecap
İnceleme
1y
kaybolan bağlar/ acı yaşanmalı
Johann Hari, Britanyalı yazar ve gazeteci.
Depresyonun gerçek nedenleri ve beklenmedik çözümlerine dair derinlemesine araştırmalar yaparak okuyucusuna 361 sayfalık bir argüman sunuyor. Yazarın daha önce "Çalınan Dikkat" isimli diğer kitabını da okumuştum ve oldukça başarılı bulmuştum.

Johann Hari kitabın önsözünde, yediği bir elmanın kimsayal ilaçlar nedeniyle hastalanmasına neden olduğunu, bulantı ve kusma şikayetleriyle bir kaç gün hastanede yatarak tedavi sürecinin bir soru ile hayatını nasıl etkilediğine dair hikâyesiyle bizleri karşılıyor.
Doktorunun ona "bulantına ihtiyacın var" sözleri bir mesaj niteliğindeydi.
Bu mesaj, depresyon ve kaygının gerçek nedenine ve oradan dönüş yolunu nasıl bulabileceğimize uzanan yolculuğa yön veriyordu.

Yazar önce kendi hayatını anlatarak bu kimyasal ilaçlarla tanışma hikâyesini paylaşıyor bizlerle. "Depresyonla ilgisi olmayan dürtülerim olmuştu hep" sözleri, kitabın ilerleyen sayfalarında yazarın özel hayatına dair ipucu da vermektedir ayrıca.

Araştırmalarına dayanarak depresyonda artışa yol açan her şey kaygıda da artış yaratıyor, kaygıda artışa yol açan herşey de depresyonda artış yaratıyordu. Yani birbirleriyle bağlantılı bu iki duygu durumunun tek başına değerlendirilmediğini söylüyordu.
Serotonin ve dopamin gibi bu ilaçları alan insanların tek ortak noktası, ilaçların işe yaradığı inancıydı.

Beni en etkileyen bölümlerden biri "yas istisnası" bölümüydü. Yas döneminin ilaçlarla tedavi edilmesinin insanın özünü yadsımak anlamına geldiğini şu örnekle aktarıyordu. Hastalardan birinin kızı, parktan kaçırılıp diri diri yakılmış. Bu anneye olayın üstünden yıllar geçtikten sonra hâlâ ıstırap çekiyor diye akıl sağlığında bir sorun olduğunu nasıl söyleriz. Oysa DSM (Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı)'de yazılı olan bu. Yas acısının akıl dışı şöyle dursun zorunlu olduğu, annenin ise; onun ölümünü atlatmak istemiyorum ki sözleri bu sürece destek veriyordu.

Yoksulluk içinde yaşayan insanların depresyona girme ihtimalinin daha yüksek olduğu, fakir bir mahallede yaşayan, köpegi ölen, çocuğu hapse giren, kocasına şizofren tanısı konan, yalnız yaşayan kadınları da hesaba katınca ortalamaya bakıldığı zaman daha uzun vadede strese maruz kalmalarından kaynaklı olduğu söz konusuydu.

İlaçların bu kadar kolay verilmeden önce "hayatında neler oluyor? Canını yakan, değiştirmek isteyebileceğin bir şey var mı?" soruları sorulmuş olsaydı belki de çok daha farklı ilerlerdi süreç.

Toplarlayacak olursak ki hiç de kısa tutulacak gibi değil bu kitap, hepimizin bulantıya ihtiyacı var. Çektiğimiz acıya ihtiyacımız var. Bu mesajı ilaç alarak görmezden gelemeyiz.

Kaybolan Bağlar
Johann Hari - Metis Yayınları - 2024
3.659